Onlar
sadece setlerde değil, İnönü kapalısında da arkadaşlar. Her ikisi de önce
futbolu, sonra Beşiktaş’ı seviyor, takımları gol attığında ne yapacaklarını
bilemiyor. Kavak Yelleri dizisinin iki delikanlısı futbol aşklarını anlatıyor
Futbolla ve Beşiktaş’la aşkınız ne
zaman başladı?
İbrahim: Antalya’da amatör bir takımlarda
yıllarca sağ açık oynadım ve o zamanlar gözüm ne okulu ne de oyunculuğu görüyordu.
Tek hayalim futbolcu olmaktı. Futbolcu olamadım ama bir yardım maçında Hakan
Şükür’le birlikte oynamışlığım bile var. Kendimi bunlarla avutuyorum (gülüyor).
Sarp: Kendimi bildim bileli golcüydüm.
Mahalle maçları yapa yapa perişan olurdum ama hiç bıkmaz bir dondurmasına her
şartta bir maç daha yapardım. Hatta mahalle takımlarının birinden diğerine yine
bir dondurmaya transfer olmuştum. Tekmelik bulamazdık, antrenörümüz bize
mukavvalardan tekmelik yapardı. Bir defasında bir pozisyonda üç kişinin
sakatlandığını görmüştüm çünkü top neredeyse bütün futbolcular oradaydı. Toprak
sahalarda yağmur yağdığında nerede çukur, nerede taş olduğunu göremezdik.
Çamura bulanmayan bir gözlerimiz kalırdı. O oyundan aldığım keyfi hiçbir zaman
bulamadım. Bursaspor’un seçmelerine gitmiştim. O dönem herkesin gözü Nejat
Biyediç’li Bursaspor’un üzerindeydi. Böyle olunca seçmelere katılanlar da çok
olmuştu. Beni daha düz koşuda kolumda saat olduğu için kovmuşlardı. O günden
beri saat takmıyorum (gülüyor). Futbolcu olamadım ama gözümü yeşil sahadan da
ayırmadım, yerel kanallardaki halı saha turnuvalarını bile izlerim.
Beşiktaşlılar için bu sezon oldukça
heyecanlı geçecek gibi. Siz de transferleri karşılamaya gittiniz mi?
İbrahim: Eğer çekimimiz olmasaydı biz de
Guti’nin konvoyunda korna çalmak istiyorduk. Karşılamaya gidemedik ama geç
kalırsak bulamayız diye düşünerek aynı gün kombinelerimizi aldık. Getirilen
isimlere hâlâ inanamıyorum. Schuster bence üç maç üst üste kaybetmez. Uzun
zamandır “Bu maçı da kesin alırız” demeye, farklı galibiyetler almaya hasret
kaldık.
Sarp: Guti benim sadece Beşiktaş’a değil,
Türkiye sınırlarında hangi takıma gelirse gelsin koşa koşa izlemeye gideceğim
bir adamdı. Beşiktaş’ta yıllarca da oynasa her maç aynı heyecanı duyacağıma
eminim. O Beşiktaş’ın yaptığı gelmiş geçmiş en büyük transfer. Bizim bir
Alex’imiz, bir Hagi’miz olmadı. Tek dileğim bizde de ekol yaratacak bir
yabancıydı. Umarım bu Guti olacak.
Sarp, Avrupa Yakası dizisindeki
Tanrıverdi karakteri için başka bir takım düşünülemezdi ama senaryoyu yazdıran
sen miydin?
Gülse
Birsel’in beni Fenerbahçeli yazacağını duyunca sete Beşiktaş formasıyla gitmeye
başladım ve Beşiktaşlı olduğumu gözüne soka soka senaryoyu düzelttim. Bazen
çekim esnasında da eklediğim şeyler oluyordu. Dizi devam ederken bir gün özel
bir kargo aldım. Ali Gültiken bütün takıma forma imzalatıp göndermiş.
“Beşiktaşlılık duruşunu böyle popüler bir dizide çekinmeden gösterdiğin için
seninle gurur duyuyorum. Beni aşağıdaki numaradan istediğin zaman
arayabilirsin” yazmış. Kredimi doğru zamanda kullanmak için beş ay Ali ağabeyi teşekkür
etmek dışında aramadım. En sonunda bilet bulamadığım bir maç için aradım.
“Ağabey ben Sarp” dedim. “Sen kimsin ya!” diye başlayıp bana bir fırça attı.
Şok oldum! Sonra televizyonu bir açtım. “Ali Gültiken kovuldu!” yazıyor. Daha
sonra karşılaştığımızda “Oğlum başka gün bulamadın mı?” dedi. Şimdi arayı
düzelttik.
Sizin için en unutulmaz Beşiktaş
maçı hangisiydi?
İbrahim: Pancu’nun kaleye geçtiği maçı asla
unutamam. Kadıköy’de arkadaşlarımla bir evde kalıyordum ve maça gidememiştim.
Stattan gelen sesleri duydukça coşuyorduk.
Maç bittiğinde hepimiz çıldırmıştık. Elimi tavana nasıl vurup incittim
bilmiyorum.
Sarp: O maçı beni Beşiktaşlı yapan dayımla
birlikte izlemiştim. İlk yarı bittiğinde bir büyük rakının dibini görmüştük ama
o kadar heyecanlıydık ki hiç içmemiş gibiydik. Dördüncü golden sonra yumak olup
yerlerde yuvarlanmamızdan başka bir şey hatırlamıyorum. Bir de 2005–06
sezonunda, İnönü’de Anelka attı 1–0 oldu. 84. dakikada Kleberson mükemmel bir
gol attı. Tam gole sevinmek için ağzımızı açmıştık ki Tuncay da bir tane atmaz
mı! Olamaz böyle bir şey! O maçta Anelka golü o kadar erken atmıştı ki bence
sayılmamalıydı (gülüyor). İşte o golleri hâlâ hazmedemedim. Fenerbahçe,
Galatasaray’ı her halükarda yendiği için artık tadı kalmamıştır ama Beşiktaş’la
ne olacağı hiçbir zaman belli değil.
Beşiktaşlılık sizin için ne ifade
ediyor?
Sarp: Türkiye’nin en sabırlı taraftarının
Beşiktaş taraftarı olduğunu düşünüyorum. Kendini büyük gören kulüplerin dibi
görmeleri çok daha kolay oluyor. Özellikle Fenerbahçeliler mağlubiyetlerden
sonra “Neden yenildik?” diye sormak yerine “Biz nasıl yeniliriz?” dedikleri
için acıları daha büyük oluyor.
İbrahim: Biz galip takımı alkışlayabilen
insanların oluşturduğu bir topluluğuz. Bu yüzden Fenerbahçeli ve
Galatasaraylılardan nefret etmiyoruz. Avrupa maçlarında delicesine Türk
takımlarını desteklerim.
Beşiktaş için üç şeyi değiştirme
şansınız olsaydı bunlar ne olurdu?
İbrahim: Stadın dokusunu koruyarak yenilemek
isterdim. Ayda bir gün futbolculara formalar imzalatıp gelirini hayır
kurumlarına bağışlardım.
Sarp: İbrahim Üzülmez’den bir DNA örneği
alıp korumak isterdim. Serdar Özkan gönderildiği için çok mutluyum. Belki
beklentilerimiz büyük olduğundan bizi büyük hayal kırıklığına uğrattı. Darısı
Nobre’nin başına! Zaten bir sezon daha kalırsa kanser olacağım kesin.
Bu sezon nasıl bir Süper Lig
izlemeyi hayal ediyorsunuz?
İbrahim: Bursa’nın şampiyonluğuyla birlikte
Anadolu kulüpleri kendilerine daha da güvenir oldu. Gaziantep bizi yendiğinde
“Aman be, onlara da yenilinir mi?” demiyoruz artık. Bu sezon Süper Lig tadından
yenmez! Geçen yıl da hem Anadolu’dan bir şampiyon çıktığını görerek, hem de Barcelona
ve Messi’yi izleyerek tarihe tanıklık ettik. Bu sezon da unutulmaz olacak.
Sarp: Ben Beşiktaş’ın ilk defa iki
oyuncuyla defans yaptığını görüyorum. Schuster’den önce kalenin önüne beş kişi dizilirdi.
Bu ne korkudur yahu! Transferler müthiş ama benim istediğim sezonluk bir başarı
değil, yeni bir kuşak. Gerekirse birkaç yıl daha şampiyon olamayalım ama
oyundan zevk alalım. Artık 2-0’dan maç kaybetmeyelim. Ben Beşiktaş’ın efendi
bir takım olmasını istiyorum ama basiretsiz ve ezik olmasını istemiyorum.
FourFourTwo Dergisi Eylül 2010 sayısında yayımlanmıştır...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder