2 Kasım 2012 Cuma

Billy Mehmet


ANKARA’DA BİR İRLANDALI

Defoe, Ferdinand, Cole ve Lampard ile ilk futbol heyecanlarını paylaşmak çok güzeldi”


Nasıl Colin Kazım Richards ismi sayesinde dünyada tekse, aynı şey Gençlerbirliği’nin yeni transferi için de söylenebilir! Yine de İrlandalı, Türkiye’ye çok kısa zamanda uyum sağlayacak görünüyor. Arabasının bagajına mangalı attığı gün her şey tamam olacak!

Baban Türk, annen İrlandalı. Görünüşünle seni Ankaralılardan ayırmak mümkün değil ama tek kelime Türkçe bilmiyorsun. Bu sokakta başına hiç iş açtı mı?
Babam beş yaşındayken Kuzey Kıbrıs’tan İrlanda’ya gelmiş. Annem Türkçe bilmiyor. Ailemde hiç Türkçe konuşulmadığı için İngilizceden başka dil öğrenemedim. İrlanda’da Türk kökenli akrabalarımla görüşmelerimizi hiç aksatmadık ama hep İngilizce konuştuk. Ankara sokaklarında kimse yabancı olduğumu anlamıyor. Ben de zorda kalmadıkça konuşmuyorum, eğlenceli oluyor.

Akrabalarınla İrlanda’da da Türk kültürünü yaşattınız mı?
Babam ve babaannem pişire pişire anneme Türk yemeklerini öğretti. İrlandalı olmasına rağmen benim annem de Türk kadınları kadar yemek yapabiliyor. Hatta çok sevdiğim için baklava bile yapıyor. Baklavaya bayılıyorum ve burada kendimi frenleyemiyorum. O yüzden bu aralar kendimi meyveye verdim.

Ailenle birlikte hangi bayramları kutluyorsunuz? Annen Hıristiyan, baban Müslüman. Çok renkli bir ailen olmalı…
Anne ve baba tarafından akrabalarım birbirlerine saygıda asla kusur etmezler. Herkesin özel ve kutsal günleri itinayla kutlanır. Bu yüzden benim için bayramın biri bitmeden diğeri başlıyor.

Kurban kesiyor musun? El öpüp, para alıyor musun?
Kurban kesildiğine hiç şahit olmadım, olmak da istemem. Köfte benim vazgeçilmez yemeğim. Kurbanın kanını alnıma sürerlerse bir daha et yemem. Bayramlarda el öpmeyi biliyorum. Babaannemin ve dedemin bayram hediyeleri güzeldir.

West Ham altyapısında uzun süre oynayıp kaptanlık yapmışsın. West Ham yolunu nasıl açtın?
Beckenham Town takımında oynarken West Ham scout’ları uzun süre beni izlemiş. Beğenince antrenmanlarına çağırdılar ve bırakmadılar. West Ham’ın 19 yaş altı birçok kademesinde bulundum. Elbette üzerine koymalıyım ama orada öğrendiklerim bana ömür boyu yetecek kadar çok. Jermain Defoe, Glen Johnson, Joe Cole, Rio Ferdinand, Frank Lampard, Paolo Di Canio benim o günlerden arkadaşlarım. Onlarla ilk heyecanları yaşamak benim için hoş bir ayrıcalık. Gerek rakip olarak, gerek aynı takımda birbirimizden çok şey öğrendik. Joe Cole’un neler yapabileceğini çocukluk döneminde bile anlamak çok kolaydı. Paolo Di Canio’nun bana yaptığı büyüklükleri asla inkâr edemem. Özel hayatımda da sahada da onun söylediklerini her an hatırlarım.

Uzun idmanlarda, kamplarda şakalar olmazsa olmazlardandır. Unutamadığın şakalar var mı?
Evet, doğru söylüyorsun ama bizim yaptığımız şakaların hiçbiri anlatılacak türden değil. Anlatırsam bu röportajı okuyanların arkadaşlarımdan da benden de soğumasını istemem (gülüyor).

Ankara’ya geldiğinde seni şaşırtan bir şey oldu mu?
Ankara çılgın araç sürücüleriyle dolu! Burada son altı haftada gördüğüm trafik kazasını İngiltere’de ömrüm boyunca görmedim. Hatta bu kadar kısa zamanda bir kaza da benim başıma geldi. Bir gün takım arkadaşım Michael Stewart’la kulüpten çıkarken hızla gelen bir araç sinek gibi arabamıza yapıştı. Biz kazanın şokuyla arabadan inmiş bulunduk. Bize çarpan arabanın sürücüsü üzerimize yürüdü. Adam Michael’la ikimizin toplamı kadar iriydi. Türkçe küfürleri bilmiyorum ama bize çok çeşitli küfürler ettiğine eminim. Şimdi bir kaza yapsam, mecbur kalmadıkça arabamın kapısını açmam. Çünkü o adamı henüz unutamadım (gülüyor). Bir de Ankara’nın her yeşil alanında görebileceğin mangalcılara çok özeniyorum. Başta garip gelmişti ama güzel keyif. Ben de arabamın bagajına ilk fırsatta bir mangal atmalıyım. 

Eski takımın St Mirren’ı kupa finaline taşıyan golü sen atmıştın. Kariyerindeki en önemli gol bu muydu?
Golü penaltıdan atmıştım ve hayatımın en gergin birkaç dakikasını yaşadım. Çünkü golü atmak ve kaçırmak arasındaki ince çizgi çok keskindi. Kaleciyi terse yatırdığımı görünce anlık bir rahatlama yaşadım ama maçın bitimine daha 30 dakika vardı. O dakikalar bitmek bilmedi ama sonucu her şeye değerdi. Geçen sene Michael Stewart’ın takımı Hearts’a attığım golle takımımı yine finale taşıdım. Finalde Rangers’a 1–0 yenilmiştik.  İki sezon önce yine bir golle takımımı kümede tutmayı başarmıştım.

Seni hayatta en çok korkutan şey ne?
Söylerken tüylerim diken diken oluyor ama ceset görürsem kaçacak delik ararım. Annem bana kilisedeki tören esnasında kaybettiğim teyzemi öptürmüştü. Çok küçüktüm ve ölen insanların soğuk olduğunu bilmiyordum. Daha fazla anlatmayayım!

Bunu unutman için senden bir hayal kurmanı isteyeyim o zaman. Hesabını bilmediğin kadar paran olsa ne alırdın?
Aileme büyük bir ev, kendime de devasa bir yat alırdım. İçini sevdiğim insanlarla doldurup, dünyayı gezerdim.  

İrlanda Ümit Milli Takımı’nda forma giydin ama A takıma yükselemedin. Türkiye’de başarılı olursan Türk Milli Takımı’nı tercih eder misin?
Genç milli takımda her şey yolunda giderken bir anda takım kadrosunda yer bulamamaya başladım. “Sana ihtiyacımız kalmadı” dedikleri gün yıkımımdı. O günden beri milli takımlarla ilgili hiçbir şey düşünmek istemiyorum.

2010 Dünya Kupası elemelerinde Henry’nin elini görünce ne hissettin?
Bir şey hissetmedim. Belki de futbolcu olduğumdan Henry’nin heyecanını anlamaya çalıştım.

Küçükken idollerin arasında Türk var mıydı?
Babam koyu bir Galatasaray taraftarıdır ve Türkiye’de oynanan maçları kaçırmaz. Hakan Şükür’ü her zaman örnek aldığım isim olmuştur.  

“Bana küfür etseler de tabii ki Celtic!”

Celtic mi, Rangers mı?
Sorduğun en kolay soru bu. Tabii ki Celtic! Büyüleyici bir taraftara ve stada sahip. Benim evim statlarına yakın olduğundan oynanan her maçın sesini duyabiliyordum. Celtic çılgın insanların altında toplandığı bir çatı. Celtic takımına karşı oynadığımda taraftarın baskısından çekindiğimi itiraf etmeliyim çünkü onlara karşı oynadığım ilk maçta bir gol atmıştım. 90 dakika bana küfür ettiler!

FourFourTwo Dergisi Eylül 2010 sayısında yayımlanmıştır... 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder