ANKARA’DA BİR
İRLANDALI
“Defoe, Ferdinand, Cole ve Lampard ile ilk futbol heyecanlarını paylaşmak çok güzeldi”
Nasıl Colin Kazım Richards ismi sayesinde dünyada tekse,
aynı şey Gençlerbirliği’nin yeni transferi için de söylenebilir! Yine de
İrlandalı, Türkiye’ye çok kısa zamanda uyum sağlayacak görünüyor. Arabasının
bagajına mangalı attığı gün her şey tamam olacak!
Baban Türk, annen
İrlandalı. Görünüşünle seni Ankaralılardan ayırmak mümkün değil ama tek kelime
Türkçe bilmiyorsun. Bu sokakta başına hiç iş açtı mı?
Babam beş yaşındayken Kuzey Kıbrıs’tan İrlanda’ya gelmiş. Annem
Türkçe bilmiyor. Ailemde hiç Türkçe konuşulmadığı için İngilizceden başka dil öğrenemedim.
İrlanda’da Türk kökenli akrabalarımla görüşmelerimizi hiç aksatmadık ama hep
İngilizce konuştuk. Ankara sokaklarında kimse yabancı olduğumu anlamıyor. Ben
de zorda kalmadıkça konuşmuyorum, eğlenceli oluyor.
Akrabalarınla
İrlanda’da da Türk kültürünü yaşattınız mı?
Babam ve babaannem pişire pişire anneme Türk yemeklerini
öğretti. İrlandalı olmasına rağmen benim annem de Türk kadınları kadar yemek
yapabiliyor. Hatta çok sevdiğim için baklava bile yapıyor. Baklavaya
bayılıyorum ve burada kendimi frenleyemiyorum. O yüzden bu aralar kendimi
meyveye verdim.
Ailenle birlikte
hangi bayramları kutluyorsunuz? Annen Hıristiyan, baban Müslüman. Çok renkli
bir ailen olmalı…
Anne ve baba tarafından akrabalarım birbirlerine saygıda
asla kusur etmezler. Herkesin özel ve kutsal günleri itinayla kutlanır. Bu
yüzden benim için bayramın biri bitmeden diğeri başlıyor.
Kurban kesiyor musun?
El öpüp, para alıyor musun?
Kurban kesildiğine hiç şahit olmadım, olmak da istemem.
Köfte benim vazgeçilmez yemeğim. Kurbanın kanını alnıma sürerlerse bir daha et
yemem. Bayramlarda el öpmeyi biliyorum. Babaannemin ve dedemin bayram
hediyeleri güzeldir.
West Ham altyapısında
uzun süre oynayıp kaptanlık yapmışsın. West Ham yolunu nasıl açtın?
Beckenham Town takımında oynarken West Ham scout’ları uzun
süre beni izlemiş. Beğenince antrenmanlarına çağırdılar ve bırakmadılar. West
Ham’ın 19 yaş altı birçok kademesinde bulundum. Elbette üzerine koymalıyım ama
orada öğrendiklerim bana ömür boyu yetecek kadar çok. Jermain Defoe, Glen
Johnson, Joe Cole, Rio Ferdinand, Frank Lampard, Paolo Di Canio benim o
günlerden arkadaşlarım. Onlarla ilk heyecanları yaşamak benim için hoş bir
ayrıcalık. Gerek rakip olarak, gerek aynı takımda birbirimizden çok şey
öğrendik. Joe Cole’un neler yapabileceğini çocukluk döneminde bile anlamak çok
kolaydı. Paolo Di Canio’nun bana yaptığı büyüklükleri asla inkâr edemem. Özel
hayatımda da sahada da onun söylediklerini her an hatırlarım.
Uzun idmanlarda,
kamplarda şakalar olmazsa olmazlardandır. Unutamadığın şakalar var mı?
Evet, doğru söylüyorsun ama bizim yaptığımız şakaların
hiçbiri anlatılacak türden değil. Anlatırsam bu röportajı okuyanların
arkadaşlarımdan da benden de soğumasını istemem (gülüyor).
Ankara’ya geldiğinde
seni şaşırtan bir şey oldu mu?
Ankara çılgın araç sürücüleriyle dolu! Burada son altı
haftada gördüğüm trafik kazasını İngiltere’de ömrüm boyunca görmedim. Hatta bu
kadar kısa zamanda bir kaza da benim başıma geldi. Bir gün takım arkadaşım
Michael Stewart’la kulüpten çıkarken hızla gelen bir araç sinek gibi arabamıza
yapıştı. Biz kazanın şokuyla arabadan inmiş bulunduk. Bize çarpan arabanın
sürücüsü üzerimize yürüdü. Adam Michael’la ikimizin toplamı kadar iriydi. Türkçe
küfürleri bilmiyorum ama bize çok çeşitli küfürler ettiğine eminim. Şimdi bir
kaza yapsam, mecbur kalmadıkça arabamın kapısını açmam. Çünkü o adamı henüz
unutamadım (gülüyor). Bir de Ankara’nın her yeşil alanında görebileceğin
mangalcılara çok özeniyorum. Başta garip gelmişti ama güzel keyif. Ben de
arabamın bagajına ilk fırsatta bir mangal atmalıyım.
Eski takımın St
Mirren’ı kupa finaline taşıyan golü sen atmıştın. Kariyerindeki en önemli gol
bu muydu?
Golü penaltıdan atmıştım ve hayatımın en gergin birkaç
dakikasını yaşadım. Çünkü golü atmak ve kaçırmak arasındaki ince çizgi çok
keskindi. Kaleciyi terse yatırdığımı görünce anlık bir rahatlama yaşadım ama
maçın bitimine daha 30 dakika vardı. O dakikalar bitmek bilmedi ama sonucu her
şeye değerdi. Geçen sene Michael Stewart’ın takımı Hearts’a attığım golle takımımı yine finale taşıdım.
Finalde Rangers’a 1–0 yenilmiştik. İki
sezon önce yine bir golle takımımı kümede tutmayı başarmıştım.
Seni hayatta en çok
korkutan şey ne?
Söylerken tüylerim diken diken oluyor ama ceset görürsem
kaçacak delik ararım. Annem bana kilisedeki tören esnasında kaybettiğim teyzemi
öptürmüştü. Çok küçüktüm ve ölen insanların soğuk olduğunu bilmiyordum. Daha
fazla anlatmayayım!
Bunu unutman için
senden bir hayal kurmanı isteyeyim o zaman. Hesabını bilmediğin kadar paran
olsa ne alırdın?
Aileme büyük bir ev, kendime de devasa bir yat alırdım.
İçini sevdiğim insanlarla doldurup, dünyayı gezerdim.
İrlanda Ümit Milli Takımı’nda
forma giydin ama A takıma yükselemedin. Türkiye’de başarılı olursan Türk Milli
Takımı’nı tercih eder misin?
Genç milli takımda her şey yolunda giderken bir anda takım
kadrosunda yer bulamamaya başladım. “Sana ihtiyacımız kalmadı” dedikleri gün
yıkımımdı. O günden beri milli takımlarla ilgili hiçbir şey düşünmek
istemiyorum.
2010 Dünya Kupası
elemelerinde Henry’nin elini görünce ne hissettin?
Bir şey hissetmedim. Belki de futbolcu olduğumdan Henry’nin
heyecanını anlamaya çalıştım.
Küçükken idollerin
arasında Türk var mıydı?
Babam koyu bir Galatasaray taraftarıdır ve Türkiye’de
oynanan maçları kaçırmaz. Hakan Şükür’ü her zaman örnek aldığım isim olmuştur.
“Bana küfür etseler
de tabii ki Celtic!”
Celtic mi, Rangers
mı?
Sorduğun en kolay soru bu. Tabii ki Celtic! Büyüleyici bir
taraftara ve stada sahip. Benim evim statlarına yakın olduğundan oynanan her
maçın sesini duyabiliyordum. Celtic çılgın insanların altında toplandığı bir
çatı. Celtic takımına karşı oynadığımda taraftarın baskısından çekindiğimi
itiraf etmeliyim çünkü onlara karşı oynadığım ilk maçta bir gol atmıştım. 90
dakika bana küfür ettiler!
FourFourTwo Dergisi Eylül 2010 sayısında yayımlanmıştır...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder