ALKARALARIN DELİ BOĞASI
Sağda solda
oynar. Arada bir şut çeker. Futbolla yatıp kalkar. Kick boksa hastasıdır,
Barcelona’yı tutar, Sergen Yalçın’a hayrandır, göbek atmaya bayılır. Onun adı
Hurşut Meriç. Biraz delidir…
Futbol kariyerini kısaca anlatabilir
misin?
Sekiz yaşımda
Amsterdam sokaklarında arkadaşlarımla oynarken komşumuz olan bir teyze “Gel
oğlumla futbol oyna” dedi ve ben de oynamaya başladım (gülüyor). Annem onun
tersine bir yerimi kırarım, yaralanırım diye oynamamı hiç istemezdi. Onun
elinden kaçar futbol oynamaya giderdim. Sonra baktı benimle baş edemeyecek,
vazgeçti. Bunda babamın da etkisi var. Ben de fırsattan istifade amatör bir
kulüpte futbol oynamaya başladım. Amsterdam’da birkaç takım daha değiştirdikten
sonra Türkiyemspor’a geçtim. Hollanda’nın ADO Den Haag takımına transfer
olduğumda ikinci ligdeydi. Takımı Hollanda birinci ligine çıkarttıktan sonra da
Gençlerbirliği’ne geldim.
Futbola başladığında da sol ayağını mı
daha rahat kullanıyordun?
Kendimi bildim
bileli bu böyle. Sağ ayağımı geliştirmek için çabaladım hep. Amatör kümeden
itibaren oynadığım takımlarda sol ön taraf benimdi. Türkiyemspor’daki hocam
beni ters tarafa koydu. Ondan sonra iki mevkide de rahat oynayabilir duruma
geldim.
Sağ kanatta daha etkili olduğunu
söyleyebilir miyiz? Sen nerede daha başarılı olduğunu düşünüyorsun?
Sağ tarafta daha
rahatım çünkü karşımdaki oyuncuyu çift yönlü sıkıştırabiliyorum. Hem içe hem
dışa gitmek benim için çok kolay. Dıştan orta yapabiliyorum. Sağ taraftan
ortaya şut çekebiliyorum.
Futbol oynarken bir yandan da eğitimine
devam ettin mi?
Futboldan başka
hiçbir şey düşünmüyordum. Amsterdam’daki hocalarım benim dersten koptuğumu
gördükçe “Hurşut camı aç, topu kafandan at!” diyerek pencereye yollarlardı
(gülüyor). Bir günde dört defa bunu yaptığımı bilirim. Hele bir de takımlardan
teklif gelince rüya âlemlerinden çıkamazdım. AZ Alkmaar’dan teklif gelince
okulu tümden unuttum ve liseden sonra bıraktım.
Kontrataklarda adeta yüzüne başka bir
renk geliyor...
Kontratağa
çıktığımda kendimi çok mutlu hissediyorum. Hollanda’da bütün enerjimi buna
harcayabiliyordum. Çünkü orada arkamı düşünmeme gerek kalmazdı. Hocalarım bana
“Sen ön tarafta işini yap, gerisine karışma” derlerdi. Türkiye’de bu durumdan
şikâyetçi değilim çünkü kendimi daha güvende hissediyorum. Alman bir hocayla
çalışmanın getirisi olarak da kondisyonumun güçlendiğini söyleyebilirim.
Mustafa Pektemek’le de iyi anlaşıyoruz. Kontrataklarda seni anlayan takım arkadaşlarının
olması çok önemli.
Çok rahat adam geçiyor, çok rahat çalım
atıyorsun. Maç esnasında bunları yaparken aklından neler geçiyor?
Kendi kendime
“Hadi bir de şunu geçtin mi, işi bitirirsin” diyorum (gülüyor). Fiziğin
kuvvetliyse adam geçmek zor değil. Fiziğimi kuvvetlendirmek için kendi başıma
da çalışmalar yapıyorum. Salonda çalışıyorum. Kick boks yapmayı seviyorum. Hollanda’da
arkadaşlarımda arada bir de olsa kick boks maçı yapardım. Televizyonda
yayınlanan maçları kaçırmam. Dünya şampiyonasına katılan arkadaşlarım var. Bütün
kick boksçuların korktuğu Faslı arkadaşım Badr Hari’den özellikle uzak
duruyorum. Adamın bacakları benim boyum kadar! Karşılaştığımızda yanında
konuşmaya bile korkuyorum (gülüyor).
Gençlerbirliği’ne ilk
geldiğin zamanlarda savunma konusunda özellikle de geriye hızlı dönerek
kademeye girme konusunda sıkıntı yaşıyordun. Gün geçtikçe bu zaafını ortadan
kaldırdın. Sen de aynı fikirde misin?
Benim için daha
çok oyunun ileri ucu önemliydi. Kendimi defansif oynamak zorunda
hissetmiyordum. Forvete gider, yürüyerek geri gelirdim. Thomas Doll için bu
kabul edilemez bir şey. Defans benim için hiç önemli değildi ama artık oyunu
çift yönlü oynayabiliyorum. Kademeye girmekte zorlanmıyorum. Başta hocamızın ağır
idmanlarından şikâyet etsek de bu tempoya ayak uydurmaya başladık. Takımda
işler kötü gittiğinde ilki sabahın yedisinde olmak üzere günde üç idman
yaptırırdı. Ne olursa olsun onun burada olması bizim için bulunmaz bir nimet.
“Boğazın Maradonası” lakabını ne zaman
aldın?
Türkiyemspor’daki
rahmetli başkanımız takmıştı bana o ismi. Onu kaybettikten sonra kimsenin bana
öyle seslenmesini istemedim. Zaten çok hareketli ve eğlenceli biri olduğumdan takım
arkadaşlarım sağ olsun lakap bulmakta hiç zorlanmıyorlar. Gittiğim her takımın
delisi benim (gülüyor)! Gençlerbirliği’nde de kendim gibi bir deli buldum:
Takımın malzemecisi Hacı ağabeyle kapı gıcırtısına oynamaya başlıyoruz. Ne
ararsan var: Salsa, tango, misket hiç fark etmez, keyfimiz yerinde olsun yeter!
Deplasman maçlarından galip dönüyorsak bizim otobüste kopan şamatayı hiçbir
eğlence mekânında bulamazsınız.
Küçükken kim olmak isterdin?
Sergen Yalçın’ı
izlerken televizyonun başından ayrılmazdım. Orta sahadan topu sürer, önünde
kimseyi bırakmazdı. Sağlı sollu çalımlar atar, defans oyuncularını canlarından
bezdirirdi.
Dövme yaptırmayı çok seviyormuşsun ama
babandan saklıyormuşsun. Ne dövmeleri yaptırdın, ne dövmesi yaptırmak
istiyorsun?
İlk dövme
yaptırdığımda yaz sıcağında iki ay uzun kollu giysilerle dolaştım. Babam
sorarsa da “Ben profesyonel futbol oynuyorum kendime bakmam lazım, hasta
olmamalıyım” diyordum. Dövmelerimi babama göstermek için en uygun zamanı
kolladım ve buldum (gülüyor). İzlemeye geldiği önemli bir maçımda gol attım.
Tam keyiften yüzünde güller açtığı vakit tişörtümü çıkarttım. Hiçbir şey
diyemedi. Yolu açtıktan sonra da her tarafımı doldurdum. Sırtımı kızım için boş
bıraktım. O doğar doğmaz adını sırtıma yazdırmak istiyorum.
Gençlerbirliği’ne transfer olmadan önce
Türkiye’ye geliyor muydun? Buraya ayak uydurmak zor oldu mu?
Ailem Kayserili
ama çok sık gelip gitmediklerinden buradaki akrabalarımla fazla görüşemedik.
Kayserispor maçında 20 yıl aradan sonra halalarımı gördüm.
Arkadaşların takım içinde senin yaptığın
şakalardan şikâyetçilermiş. Neler yapıyorsun?
Türkçem bozuk
olduğundan arkadaşlara espri yapmama gerek kalmıyor. Zaten benim her lafımdan
sonra kahkahalar başlıyor. Bursaspor’la yaptığımız maçı kazandıktan sonra
muhabirlerden biri bana mikrofon uzatıp “Kendini biraz anlatır mısın?” dedi.
Ben de “Benim adım Hurşut Meriç. Sağda solda oynuyom, arada bir şut çekiyom”
dedim (gülüyor). O gün bu gündür taklidimi yaparlar. Galip geldiğimiz bir
maçtan sonra da “Üç puan bize girdiği için çok mutluyum” demiştim (gülüyor).
Demez olaydım!
Küçüklüğünden beri Barcelona’yı
tutuyormuşsun. Senin için Barcelona’nın en unutulmaz maçı hangisiydi? Barça
maçlarını izlerken neler yapıyorsun?
Kendimi öyle bir
kaybediyorum ki kız arkadaşım bile beni tanıyamıyor. Geçen sene Chealsea
maçında son dakikada Iniesta gol attığında bütün mahalleyi ayağa kaldırmıştım.
FourFourTwo Dergisi Mayıs 2010 sayısında yayımlanmıştır...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder