2 Kasım 2012 Cuma

Hurşut Meriç


ALKARALARIN DELİ BOĞASI

Sağda solda oynar. Arada bir şut çeker. Futbolla yatıp kalkar. Kick boksa hastasıdır, Barcelona’yı tutar, Sergen Yalçın’a hayrandır, göbek atmaya bayılır. Onun adı Hurşut Meriç. Biraz delidir…

Futbol kariyerini kısaca anlatabilir misin?
Sekiz yaşımda Amsterdam sokaklarında arkadaşlarımla oynarken komşumuz olan bir teyze “Gel oğlumla futbol oyna” dedi ve ben de oynamaya başladım (gülüyor). Annem onun tersine bir yerimi kırarım, yaralanırım diye oynamamı hiç istemezdi. Onun elinden kaçar futbol oynamaya giderdim. Sonra baktı benimle baş edemeyecek, vazgeçti. Bunda babamın da etkisi var. Ben de fırsattan istifade amatör bir kulüpte futbol oynamaya başladım. Amsterdam’da birkaç takım daha değiştirdikten sonra Türkiyemspor’a geçtim. Hollanda’nın ADO Den Haag takımına transfer olduğumda ikinci ligdeydi. Takımı Hollanda birinci ligine çıkarttıktan sonra da Gençlerbirliği’ne geldim.

Futbola başladığında da sol ayağını mı daha rahat kullanıyordun?
Kendimi bildim bileli bu böyle. Sağ ayağımı geliştirmek için çabaladım hep. Amatör kümeden itibaren oynadığım takımlarda sol ön taraf benimdi. Türkiyemspor’daki hocam beni ters tarafa koydu. Ondan sonra iki mevkide de rahat oynayabilir duruma geldim.

Sağ kanatta daha etkili olduğunu söyleyebilir miyiz? Sen nerede daha başarılı olduğunu düşünüyorsun?
Sağ tarafta daha rahatım çünkü karşımdaki oyuncuyu çift yönlü sıkıştırabiliyorum. Hem içe hem dışa gitmek benim için çok kolay. Dıştan orta yapabiliyorum. Sağ taraftan ortaya şut çekebiliyorum.

Futbol oynarken bir yandan da eğitimine devam ettin mi?
Futboldan başka hiçbir şey düşünmüyordum. Amsterdam’daki hocalarım benim dersten koptuğumu gördükçe “Hurşut camı aç, topu kafandan at!” diyerek pencereye yollarlardı (gülüyor). Bir günde dört defa bunu yaptığımı bilirim. Hele bir de takımlardan teklif gelince rüya âlemlerinden çıkamazdım. AZ Alkmaar’dan teklif gelince okulu tümden unuttum ve liseden sonra bıraktım.

Kontrataklarda adeta yüzüne başka bir renk geliyor...
Kontratağa çıktığımda kendimi çok mutlu hissediyorum. Hollanda’da bütün enerjimi buna harcayabiliyordum. Çünkü orada arkamı düşünmeme gerek kalmazdı. Hocalarım bana “Sen ön tarafta işini yap, gerisine karışma” derlerdi. Türkiye’de bu durumdan şikâyetçi değilim çünkü kendimi daha güvende hissediyorum. Alman bir hocayla çalışmanın getirisi olarak da kondisyonumun güçlendiğini söyleyebilirim. Mustafa Pektemek’le de iyi anlaşıyoruz. Kontrataklarda seni anlayan takım arkadaşlarının olması çok önemli.

Çok rahat adam geçiyor, çok rahat çalım atıyorsun. Maç esnasında bunları yaparken aklından neler geçiyor?
Kendi kendime “Hadi bir de şunu geçtin mi, işi bitirirsin” diyorum (gülüyor). Fiziğin kuvvetliyse adam geçmek zor değil. Fiziğimi kuvvetlendirmek için kendi başıma da çalışmalar yapıyorum. Salonda çalışıyorum. Kick boks yapmayı seviyorum. Hollanda’da arkadaşlarımda arada bir de olsa kick boks maçı yapardım. Televizyonda yayınlanan maçları kaçırmam. Dünya şampiyonasına katılan arkadaşlarım var. Bütün kick boksçuların korktuğu Faslı arkadaşım Badr Hari’den özellikle uzak duruyorum. Adamın bacakları benim boyum kadar! Karşılaştığımızda yanında konuşmaya bile korkuyorum (gülüyor).

Gençlerbirliği’ne ilk geldiğin zamanlarda savunma konusunda özellikle de geriye hızlı dönerek kademeye girme konusunda sıkıntı yaşıyordun. Gün geçtikçe bu zaafını ortadan kaldırdın. Sen de aynı fikirde misin?
Benim için daha çok oyunun ileri ucu önemliydi. Kendimi defansif oynamak zorunda hissetmiyordum. Forvete gider, yürüyerek geri gelirdim. Thomas Doll için bu kabul edilemez bir şey. Defans benim için hiç önemli değildi ama artık oyunu çift yönlü oynayabiliyorum. Kademeye girmekte zorlanmıyorum. Başta hocamızın ağır idmanlarından şikâyet etsek de bu tempoya ayak uydurmaya başladık. Takımda işler kötü gittiğinde ilki sabahın yedisinde olmak üzere günde üç idman yaptırırdı. Ne olursa olsun onun burada olması bizim için bulunmaz bir nimet.

“Boğazın Maradonası” lakabını ne zaman aldın?
Türkiyemspor’daki rahmetli başkanımız takmıştı bana o ismi. Onu kaybettikten sonra kimsenin bana öyle seslenmesini istemedim. Zaten çok hareketli ve eğlenceli biri olduğumdan takım arkadaşlarım sağ olsun lakap bulmakta hiç zorlanmıyorlar. Gittiğim her takımın delisi benim (gülüyor)! Gençlerbirliği’nde de kendim gibi bir deli buldum: Takımın malzemecisi Hacı ağabeyle kapı gıcırtısına oynamaya başlıyoruz. Ne ararsan var: Salsa, tango, misket hiç fark etmez, keyfimiz yerinde olsun yeter! Deplasman maçlarından galip dönüyorsak bizim otobüste kopan şamatayı hiçbir eğlence mekânında bulamazsınız.

Küçükken kim olmak isterdin?
Sergen Yalçın’ı izlerken televizyonun başından ayrılmazdım. Orta sahadan topu sürer, önünde kimseyi bırakmazdı. Sağlı sollu çalımlar atar, defans oyuncularını canlarından bezdirirdi.

Dövme yaptırmayı çok seviyormuşsun ama babandan saklıyormuşsun. Ne dövmeleri yaptırdın, ne dövmesi yaptırmak istiyorsun?
İlk dövme yaptırdığımda yaz sıcağında iki ay uzun kollu giysilerle dolaştım. Babam sorarsa da “Ben profesyonel futbol oynuyorum kendime bakmam lazım, hasta olmamalıyım” diyordum. Dövmelerimi babama göstermek için en uygun zamanı kolladım ve buldum (gülüyor). İzlemeye geldiği önemli bir maçımda gol attım. Tam keyiften yüzünde güller açtığı vakit tişörtümü çıkarttım. Hiçbir şey diyemedi. Yolu açtıktan sonra da her tarafımı doldurdum. Sırtımı kızım için boş bıraktım. O doğar doğmaz adını sırtıma yazdırmak istiyorum.

Gençlerbirliği’ne transfer olmadan önce Türkiye’ye geliyor muydun? Buraya ayak uydurmak zor oldu mu?
Ailem Kayserili ama çok sık gelip gitmediklerinden buradaki akrabalarımla fazla görüşemedik. Kayserispor maçında 20 yıl aradan sonra halalarımı gördüm.

Arkadaşların takım içinde senin yaptığın şakalardan şikâyetçilermiş. Neler yapıyorsun?
Türkçem bozuk olduğundan arkadaşlara espri yapmama gerek kalmıyor. Zaten benim her lafımdan sonra kahkahalar başlıyor. Bursaspor’la yaptığımız maçı kazandıktan sonra muhabirlerden biri bana mikrofon uzatıp “Kendini biraz anlatır mısın?” dedi. Ben de “Benim adım Hurşut Meriç. Sağda solda oynuyom, arada bir şut çekiyom” dedim (gülüyor). O gün bu gündür taklidimi yaparlar. Galip geldiğimiz bir maçtan sonra da “Üç puan bize girdiği için çok mutluyum” demiştim (gülüyor). Demez olaydım!

Küçüklüğünden beri Barcelona’yı tutuyormuşsun. Senin için Barcelona’nın en unutulmaz maçı hangisiydi? Barça maçlarını izlerken neler yapıyorsun?
Kendimi öyle bir kaybediyorum ki kız arkadaşım bile beni tanıyamıyor. Geçen sene Chealsea maçında son dakikada Iniesta gol attığında bütün mahalleyi ayağa kaldırmıştım.

FourFourTwo Dergisi Mayıs 2010 sayısında yayımlanmıştır... 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder