2 Kasım 2012 Cuma

Cevat Güler


Önümüzdeki sezon hangi genç yıldız patlama yapacak?
Galatasaray’ı Hakan Şükür mü yoksa başkası mı şampiyon yaptı? Futbolcular onun antrenmanları için ne diyor? Hangi futbolcunun test sonuçları onu heyecanlandırdı?

2007-08 sezonunda Feldkamp Galatasaray’ı sezon ortasında bırakmadan önce “Bu takımın teknik direktörü olsam şunları yapardım” diyor muydunuz?
Hiç öyle bir şey düşünmedim. Feldkamp’ın gitmesi kulüpteki herkeste şok etkisi yaptı. Geri dönmesi için de çalıştık ama olmadı. Kararı kesindi. Takımın daha iyi olması için ne yapabilirim diye düşünüyordum sadece. Bu da benim görevimdi. Cuma günü Feldkamp gitmişti ve cumartesi günü takımın Gençlerbirliği maçı için Ankara’da olması gerekiyordu. Adnan Sezgin yönetim kurulun kararını bana “Yarın takımın başında sen olacaksın!” diyerek açkıladı. Ankara’da amaç sadece krizi yönetmekti. İsimleri okuduğumuzda takım maçı kazanır diye düşünüyorduk. Takımı açıkladım, konuşmalarımı yaptım ve sahada takımı yönettim. Galibiyetten dönüşte takım otobüsünde çocuklar gibi eğlence ve neşe vardı. Adnan ağabey o hafta ortası bize gelip “Bu ekiple devam ediyorsunuz” dedi. Puan olarak Fenerbahçe’nin gerisindeydik ama Gençlerbirliği maçından sonra “Şampiyon biziz” demeye başlamıştık. Gençlerbirliği maçından önce takımda ve oyun taktiğinde değişiklik yapabilecek zamanımız olmamıştı ama daha sonraki maçlarda bazı değişiklikler yaptık. Topu daha çok çizgiye indirmeye çalıştık, orta sahayı daha fazla oyuncu ile tuttuk. Orta sahanın ortasında Feldkamp zamanında bir oyuncu bulunuyordu. Lincoln, Mehmet Topal’a yardıma gelemiyordu, Ayhan’ı da orta sahaya aldık ve forvetler den birini de orta alana yardıma gelmesini istedik.

Galatasaray takımının başına geçtiğinizde “Takımı Adnan Polat ile Adnan Sezgin kuruyor. Başarı Hakan Şükür sayesinde geliyor” denildi. Bu eleştiriler ve birçok Galatasaray taraftarının bile sizi tanımıyor olmasından etkileniyor muydunuz?
Bu sadece Galatasaray’a ve o döneme özgü bir durum değil. Bunlar olan ve olması gereken şeyler. O uykusuz gecelerin sonrasında çoğu zaman atladığınız bir şeyler olur ki bunu da yanınızdaki insanlar söyler, söylemelidir de. Rahmetli Abdullah Gegiç “Futbol bir sihirdir Cevat, bazen önünün deki olayı görmezsin” derdi. Galatasaray’da benim olduğum dönemde herkes kadro yapıyordu da bu kadro bütünlüğünü kim sağlıyordu? Adnan Sezgin, futbolla yatıp futbolla kalkan birisidir. Onun söylediklerine nasıl kulak vermezsiniz? Arda da gelip takım ile görüşlerini söyleyebilir, Hakan da. Santrforum gelip bana “Hocam beni iki kişiyle kilitliyorlar. Buna bir çözüm bulalım” dediğinde sadece bana yardımcı olmuş olur. Kim ne biliyorsa söylemeli ki, doğruyu bulalım. Sivasspor deplasmanı şampiyonluk yolundaki kilometre taşlarından birisiydi. Maçtan öncesi ısınma sırasında birden yağmur yağmaya başladı. Oyuncular sabuna basar gibi kaymaya başladı. Ben “Eyvah, çivili krampon yoksa ne yaparız?” diyerek soyunma odasına döndüm. Bir baktım malzemeci Hasan ve masör ufuk sahaya çıkacak oyuncuların yarısının kramponunu değiştirmiş bile. Kim bu başarıda daha az pay sahibidir. Sizce

Profesyonel ligde çalışmaya başlamadan önce Çayırgücü ve Kültürspor gibi amatör kulüplerde de çalışmalarınız oldu. Bu kulüplerden ve amatör futboldan biraz bahseder misiniz?
İstanbul’a geldiğimde yerleştiğim semt olduğu için Gaziosmanpaşa benim için her zaman değerlidir. Çayırgücü ilk zamanlar bir mahalle takımıydı. Gençliğim orada geçti. Her hafta yine gidip kulüpteki arkadaşlarımla fikir alışverişi yaparım. Elimden gelen her türlü yardımı yapmaya devam ediyorum. Bunun yanında bir de aynı semtte Kültürspor bulunmakta. O da bana üniversiteyi bitirdikten sonra kapıları açan ilk kulüptür.

1985–1997 yılları arasında Gaziosmanpaşa Spor Kulübü’nde birçok kupa kazandınız. Abdullah Gegiç ve sizin olduğunuz dönemde kulübe “futbolcu fabrikası” denilmeye başlanmıştı. Şimdilerde kulüp ne durumda? O dönemin büyüsü nasıl oluştu?
Gaziosmanpaşa Spor Kulübü’ne yardımcı hoca ve altyapı sorumlusu olarak 12 yıl çalıştım. Abdullah Gegiç ile 10 yılım geçti. Ve ona çok şey borçluyum. Futbolda uzun vadeli çalışma işini Türkiye’de birçok kişiye öğreten o olmuştur. 1996 yılında bu planlama sayesinde “Gençler Türkiye Şampiyonu” olduk. Büyük kulüpleri geride bırakarak çeşitli yaşlarda grup ve İstanbul şampiyonlukları kazandık. Üçüncü lig takımı olarak birçok futbolcu yetiştirdik. Kulübün bizden sonraki yarışma tutkusu gerilemesine sebep oldu. Altyapıdan çıkan gençlerin bu sebeple yukarılarda yer bulması zorlaştı. Çünkü oyuncu altyapıdan üstyapıya hazır olarak çıkmaz. Yarışmada sıkıntıyı göze almak gerekir. Sabır gösteremezseniz, gençleri kaybedersiniz. Şimdilerde bir eskiye dönüş çabası var. Biz o dönemde her konuda uzman görüşleri aldık. Sadece sahada iyi antrenman yaptırmakla bir genci yukarı taşıyamazsınız. Tekniği, taktiği, fiziksek güç çalışmanın yanında Psikologuyla, beslenme uzmanıyla, doktoruyla bir ortaklık yapmanız gerekir. Biz de o dönemde bunu yapmıştık.

Türkiye’nin en hızlı futbolcusu kim?
Sercan Yıldırım çok hızlı bir futbolcu. Patlama hızı çok yüksek, yani kısa mesafede her şeyi yapabilir. Trabzonspor’daki Burak Yılmaz, Galatasaraylı Aydın Yılmaz ve Sabri Sarıoğlu da hızlı futbolcular. Bundan iki yıl öncesine kadar Nihat Kahveci ve Ümit Karan’ı da onların arasında sayabilirdim. Umut Bulut hızlı bir futbolcu. Emre Belözoğlu’nun kısa süreli yüksek hızı çok iyi seviyede. Tabii futbol her zaman istatistiklerden çok daha fazlasıdır. Ancak verileri de hafife almamak gerekir.

Beşiktaş'ın altyapısında çalıştığınız dönemde Nihat Kahveci, Yasin Sülün, Tunç Kip, İlhan Şahin gibi genç yıldızların A takıma yükselmesine katkıda bulundunuz. Futbolcuda ne gibi özellikler gördüğünüzde “Tamam bu çocuk A takımda oynar” dersiniz?
Nihat’la birlikte PAF takımda oynayan birçok yetenekli futbolcu vardı. Üzerinde benden önce birçok hocanın emeği bulunuyordu. Çünkü ben son dönemde gelmiştim. Beşiktaş’ta çalışmaya başladığımda Dagut şahin hoca ile ( alt yapı sorumlusu  ) ilk iş olarak futbolcuları sınıflandırdım. Özel antrenmanlarla A takıma hemen çıkabilecek futbolcuların eksiklerini gidermeye çalıştık. Bireysel antrenmanlar yaptırdık. Benim yaptığım onları bilimsel yönden test ederek, daha güçlü olmalarını eksikliklerinin giderilmesini sağlamaktı. Bu saydığınız isimlere sadece itici güç olduğumu söyleyebilirim. Çünkü gelişmekte olan futbolcunun arkasında sadece bir antrenörün olduğunu söylemek yanlış olur. Nihat Kahveci’nin verilerini gördüğümde şaşırmış ve çok sevinmiştim. Karşımda inanılmaz hızlı, patlayıcı kuvveti çok yüksek; dikey sıçramada, uzun atlamada üst düzeyde başarılı genç bir futbolcu vardı. Aynı zamanda dönüş yeteneği harika ve dayanıklılığı çok yüksekti. Nihat’a o testleri yaptığımda hayretler içinde kalmıştım. Ondan önce bu kadar yetenekli bir genç daha görmemiştim. “Bu çocuk sadece Beşiktaş A takımı seviyesinde değil; milli takım, hatta Avrupa futbolu seviyesinde bir futbolcu” diye yorumlamıştık. Çünkü Avrupa’da yapılan test ortalamalarının yanında ve üstünde değerler vermişti. Elbette bu değerler tek başına yeterli değildi tabiki. Bunların yanında bir de teknik gerekli idi. Nihat’ta onlarda vardı.

Futbolcunun kendi başına antrenman yapması doğru mudur?
Yanlış değil ama yeterli de değil. Antrenman bir eziyettir. Futbolcu bilinçsiz antrenman yapıyorsa bu eziyete boşuna katlanmış olur. Hangi dönemde hangi antrenmanın yapılması gerektiği konusu önemlidir. Bunu  da antrenman planlayıcısının yapması gerekli diye düşünüyorum.

Futboldaki ne tür sakatlıklar çoğunlukla idman eksiklerinden kaynaklanır?
Sakatlıklar hekimlerin işi, biz antrenörlerin bakış açısı ile çoğunlukla yumuşak dokuda oluşan sakatlıklar antrenman eksikliğinden kaynaklanır. Ani ve keskin dönüşlü hareketlerde antrenman seviyeniz iyi değilse sakatlanmanız çok yüksek bir ihtimaldir. Antrenman eksiğinin yanında zemin, rakibin müdahalesi, uykusuzluk, yorgunluk, stres ve beslenme gibi faktörler de futbolcu için büyük risklerdir.

Futbolcunun başına gelebilecek en kötü sakatlık türleri neler?
Ayak kırığı, ön çapraz bağ kopması futbolcuyu çok uzun süre sahalardan uzak bırakmakta.

Zico’nun derbi krallığını yıktığınız maçtan aklınızda neler kaldı?
O maçtan önce Fenerbahçe’nin Galatasaray’la oynadığı ve diğer rakipleriyle oynadığı birçok maçını izleyip hazırlıklar yaptık. Gol Galatasaray’ın kurduğu baskı sayesinde Edu ve Volkan’ın yaptığı hata sonucunda geldi. O hata olmasaydı gol başka bir şekilde gelecekti. Çünkü herkesin gözünden kaçan bir şey var ki bitiş düdüğünde oyuncularımız hâlâ Fenerbahçe’nin yarı sahasında baskı yapıyorlardı. Bu yoğunlaşma ve güç sayesinde oldu.

Yabancı futbolcu sınırlamasının genişletilmesi ne gibi değişiklikleri beraberinde getirecek?
Bu işte sayıların çokluğu yüzünden transfer maliyetinin düşmesi yönü var. Çok  fazla yabancı olduğundan milli takımın oynayan oyuncu sıkıntısı çekmesi var. Kulüplerin sadece yabancı olduğu için futbol yeteneği az olan futbolculara para ödemesi boyutu bulunuyor. Yerli oyuncuların bonservis bedelleri çok yüksek. Şu anda bizim takımlarımızın elinde bonservisi olan ama kendisi olmayan fazladan yabancı oyuncular var. Rekabet üzerine altyapıdan daha kaliteli oyuncular çıkartılmaya çalışılırsa ne mutlu Türk futboluna! Ama bu biraz zor görünüyor. Çünkü biz var olan yetenekleri bile kaybediyoruz. Bizde o kadar çok genç var ki kaybolan yetenekleri gözümüz görmüyor. Artık Avrupa Ligi maçlarında sadece bir Türk’le oynayabilecek takımlarımız olacak. Avrupa’da yabancı sınırlamasının olmamasına özenmemiz için henüz çok erken. Çünkü onlarda oturmuş belli bir genç oyuncu yetiştirme sistemleri var.

Altyapıdan üstyapıya futbolcu çıkartmakta her zaman sıkıntı yaşıyoruz. Futbolcular ve yöneticiler nerelerde hata yapıyor?
Bir bilgi aktarımı vardır, bir öğretmek vardır. Biz futbolda çocuklara çoğunlukla bilgi aktarımı yapıyoruz. Uzun vadeli plan yapma sıkıntısı var. Şimdi Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray gibi takımlar altyapıdan futbolcu çıkartamadıkları için eleştiriliyorlar. Oysa bu takımlardan bir iki tane Arda gibi oyuncular çıkabiliyorsa mükemmel bir sonuç olur. Bu bir geçiş dönemidir. Emre Çolak inanılmaz yetenekli bir futbolcu. Geçiş sürecini de tamamladı. Önümüzdeki sezon daha çok oynama zamanı alacak. Büyük takımların altyapısındaki futbolcular süper lig ve 1. Lig’de forma giyiyorsa başarılı olmuşlar demektir. Gençler kendilerini yeterli gördükleri anda bitiyorlar. Şimdi futbol maddi durumu kötü ailelerin piyangosu. Futbol oynayan gencin çevresindeki kişiler onu yüreklendirmek için olduğundan çok daha fazlasını söylüyor. Futbolcular da yalancı rüzgârlara kapılıyor. 20 yaşında cebinde bol parası olan, gazetecileri peşinden koşturan bir genç düşünün. Onlar da her genç gibi birilerine itiraz edemiyorlar ama faturasını sıradan gençlere göre çok daha pahalı ödüyorlar. Yaptığımız en büyük hata o gençlerden bizim gibi düşünmelerini istemek. Normal genç. kız arkadaşıyla sinemaya gittiğinde, gezdiğinde kimsenin umurunda olmuyor ama göz önündeki futbolcu bunu yaptığında olay oluyor.

Feyyaz Uçar futbolculuk döneminden anılarında Milutinoviç’ten bahsederken bayılttığı futbolcuları anlatmıştı. Stankoviç de çelik yelekleriyle meşhurmuş. Sizin idmanlarda canından bezdirdiğiniz futbolcular var mıydı? Futbolcular sizin“Sakatlanan elime düşer!” sözünüzü unutmuyormuş…
Benim antrenmanlarım da ağırdır ama bunu durup dururken yaptırmam. Galatasaray’da futbolcular birbirlerine “Gününü zehir etmek istiyorsan Cevat hocayla çalış!” derlerdi. Sakatlık yüzünden antrenmanlardan uzak kalan futbolcunun takımla birlikte maça çıkması için antrenman eksiğinin tamamlanması gerekir ki bu hiç kolay bir şey değildir. Emre Aşık Beşiktaş’ta uzunca bir süre oynamamıştı. Altyapıyla antrenmanlara çıkıyordu. Bana “Emre’yi ne kadar sürede takımla çalışmaya çıkarırsın?” diye sorduklarında “Dediklerimi yaparsa dört, yapmazsa sekiz hafta sürer” demiştim. Emre de “Cevat hocanın elinden kurtulmak için üç haftaya hazır olurum!” demişti. Dördüncü haftanın sonunda Song’un yerine çıkıp oynamıştı. En çok heyecanlandığım anlardan biriydi. Çünkü ağır idmandan sonra futbolcuyu aniden sahaya sürmek büyük risktir. Allahtan Emre’nin tecrübesi hepimizi kurtarmıştı. Benim gençliğimde hocalar futbolcuyu kusturduklarında ya da bayılttıklarında iyi antrenman yaptırdıklarını sanırlardı. Ben bunu hiç yapmadım. Doğru da bulmadım. Benim oyuncum antrenmandan sonra yorgunluk hissetmez. Ama bir gün sonra yataktan kalkamaz.

İstanbul Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu’nda yıllardan beri öğretim görevlisi olarak bulunuyorsunuz… Kendi internet sayfanızda futbol konusunda detaylı bilgiler veriyorsunuz. Bu siteden ne gibi dönüşümler aldınız?
2002 yılından beri futbol antrenörlüğü ve kondisyon teknikleri üzerine dersler veriyorum. Öğrencilerimin içinde bulunduğu projeleri yönlendiriyorum. Yaklaşık 26–27 yıldır spor bilimleri üzerine araştırmalar yapan, birçok konuda uzmanlıkları olan bir insanım. Birikimlerimi ve deneyimlerimi paylaşmanın bir yolu olarak da internet ortamını düşündüm. Sadece benim değil, akademik kariyeri olan, konusunda birçok arkadaşım da bana bu konuda destek verdi. Bana ulaşmak isteyenler rahatlıkla elektronik posta gönderebiliyorlar. Bugün için yeterli değil ancak önümüzdeki günlerde bu sayfa daha aktif hale gelecek.

FourFourTwo Dergisi Temmuz 2010 sayısında yayımlanmıştır...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder