Önümüzdeki
sezon hangi genç yıldız patlama yapacak?
Galatasaray’ı
Hakan Şükür mü yoksa başkası mı şampiyon yaptı? Futbolcular
onun antrenmanları için ne diyor? Hangi
futbolcunun test sonuçları onu heyecanlandırdı?
2007-08 sezonunda Feldkamp
Galatasaray’ı sezon ortasında bırakmadan önce “Bu takımın teknik direktörü
olsam şunları yapardım” diyor muydunuz?
Hiç öyle
bir şey düşünmedim. Feldkamp’ın gitmesi kulüpteki herkeste şok etkisi yaptı.
Geri dönmesi için de çalıştık ama olmadı. Kararı kesindi. Takımın daha iyi
olması için ne yapabilirim diye düşünüyordum sadece. Bu da benim görevimdi.
Cuma günü Feldkamp gitmişti ve cumartesi günü takımın Gençlerbirliği maçı için
Ankara’da olması gerekiyordu. Adnan Sezgin yönetim kurulun kararını bana “Yarın
takımın başında sen olacaksın!” diyerek açkıladı. Ankara’da amaç sadece krizi
yönetmekti. İsimleri okuduğumuzda takım maçı kazanır diye düşünüyorduk. Takımı
açıkladım, konuşmalarımı yaptım ve sahada takımı yönettim. Galibiyetten dönüşte
takım otobüsünde çocuklar gibi eğlence ve neşe vardı. Adnan ağabey o hafta
ortası bize gelip “Bu ekiple devam ediyorsunuz” dedi. Puan olarak
Fenerbahçe’nin gerisindeydik ama Gençlerbirliği maçından sonra “Şampiyon biziz”
demeye başlamıştık. Gençlerbirliği maçından önce takımda ve oyun taktiğinde değişiklik
yapabilecek zamanımız olmamıştı ama daha sonraki maçlarda bazı değişiklikler
yaptık. Topu daha çok çizgiye indirmeye çalıştık, orta sahayı daha fazla oyuncu
ile tuttuk. Orta sahanın ortasında Feldkamp zamanında bir oyuncu bulunuyordu.
Lincoln, Mehmet Topal’a yardıma gelemiyordu, Ayhan’ı da orta sahaya aldık ve
forvetler den birini de orta alana yardıma gelmesini istedik.
Galatasaray takımının başına geçtiğinizde “Takımı Adnan
Polat ile Adnan Sezgin kuruyor. Başarı Hakan Şükür sayesinde geliyor” denildi.
Bu eleştiriler ve birçok Galatasaray taraftarının bile sizi tanımıyor
olmasından etkileniyor muydunuz?
Bu sadece
Galatasaray’a ve o döneme özgü bir durum değil. Bunlar olan ve olması gereken
şeyler. O uykusuz gecelerin sonrasında çoğu zaman atladığınız bir şeyler olur
ki bunu da yanınızdaki insanlar söyler, söylemelidir de. Rahmetli Abdullah
Gegiç “Futbol bir sihirdir Cevat, bazen önünün deki olayı görmezsin” derdi.
Galatasaray’da benim olduğum dönemde herkes kadro yapıyordu da bu kadro
bütünlüğünü kim sağlıyordu? Adnan Sezgin, futbolla yatıp futbolla kalkan
birisidir. Onun söylediklerine nasıl kulak vermezsiniz? Arda da gelip takım ile
görüşlerini söyleyebilir, Hakan da. Santrforum gelip bana “Hocam beni iki
kişiyle kilitliyorlar. Buna bir çözüm bulalım” dediğinde sadece bana yardımcı
olmuş olur. Kim ne biliyorsa söylemeli ki, doğruyu bulalım. Sivasspor
deplasmanı şampiyonluk yolundaki kilometre taşlarından birisiydi. Maçtan öncesi
ısınma sırasında birden yağmur yağmaya başladı. Oyuncular sabuna basar gibi
kaymaya başladı. Ben “Eyvah, çivili krampon yoksa ne yaparız?” diyerek soyunma
odasına döndüm. Bir baktım malzemeci Hasan ve masör ufuk sahaya çıkacak
oyuncuların yarısının kramponunu değiştirmiş bile. Kim bu başarıda daha az pay
sahibidir. Sizce
Profesyonel ligde çalışmaya
başlamadan önce Çayırgücü ve Kültürspor gibi amatör kulüplerde de
çalışmalarınız oldu. Bu kulüplerden ve amatör futboldan biraz bahseder misiniz?
İstanbul’a
geldiğimde yerleştiğim semt olduğu için Gaziosmanpaşa benim için her zaman
değerlidir. Çayırgücü ilk zamanlar bir mahalle takımıydı. Gençliğim orada
geçti. Her hafta yine gidip kulüpteki arkadaşlarımla fikir alışverişi yaparım.
Elimden gelen her türlü yardımı yapmaya devam ediyorum. Bunun yanında bir de
aynı semtte Kültürspor bulunmakta. O da bana üniversiteyi bitirdikten sonra
kapıları açan ilk kulüptür.
1985–1997 yılları arasında Gaziosmanpaşa Spor Kulübü’nde
birçok kupa kazandınız. Abdullah Gegiç ve sizin olduğunuz dönemde kulübe
“futbolcu fabrikası” denilmeye başlanmıştı. Şimdilerde kulüp ne durumda? O
dönemin büyüsü nasıl oluştu?
Gaziosmanpaşa
Spor Kulübü’ne yardımcı hoca ve altyapı sorumlusu olarak 12 yıl çalıştım.
Abdullah Gegiç ile 10 yılım geçti. Ve ona çok şey borçluyum. Futbolda uzun
vadeli çalışma işini Türkiye’de birçok kişiye öğreten o olmuştur. 1996 yılında
bu planlama sayesinde “Gençler Türkiye Şampiyonu” olduk. Büyük kulüpleri geride
bırakarak çeşitli yaşlarda grup ve İstanbul şampiyonlukları kazandık. Üçüncü
lig takımı olarak birçok futbolcu yetiştirdik. Kulübün bizden sonraki yarışma tutkusu
gerilemesine sebep oldu. Altyapıdan çıkan gençlerin bu sebeple yukarılarda yer
bulması zorlaştı. Çünkü oyuncu altyapıdan üstyapıya hazır olarak çıkmaz.
Yarışmada sıkıntıyı göze almak gerekir. Sabır gösteremezseniz, gençleri kaybedersiniz.
Şimdilerde bir eskiye dönüş çabası var. Biz o dönemde her konuda uzman
görüşleri aldık. Sadece sahada iyi antrenman yaptırmakla bir genci yukarı taşıyamazsınız.
Tekniği, taktiği, fiziksek güç çalışmanın yanında Psikologuyla, beslenme
uzmanıyla, doktoruyla bir ortaklık yapmanız gerekir. Biz de o dönemde bunu
yapmıştık.
Türkiye’nin en hızlı futbolcusu kim?
Sercan
Yıldırım çok hızlı bir futbolcu. Patlama hızı çok yüksek, yani kısa mesafede
her şeyi yapabilir. Trabzonspor’daki Burak Yılmaz, Galatasaraylı Aydın Yılmaz
ve Sabri Sarıoğlu da hızlı futbolcular. Bundan iki yıl öncesine kadar Nihat
Kahveci ve Ümit Karan’ı da onların arasında sayabilirdim. Umut Bulut hızlı bir
futbolcu. Emre Belözoğlu’nun kısa süreli yüksek hızı çok iyi seviyede. Tabii
futbol her zaman istatistiklerden çok daha fazlasıdır. Ancak verileri de hafife
almamak gerekir.
Beşiktaş'ın
altyapısında çalıştığınız dönemde Nihat Kahveci, Yasin Sülün, Tunç Kip, İlhan
Şahin gibi genç yıldızların A takıma yükselmesine katkıda bulundunuz.
Futbolcuda ne gibi özellikler gördüğünüzde “Tamam bu çocuk A takımda oynar”
dersiniz?
Nihat’la
birlikte PAF takımda oynayan birçok yetenekli futbolcu vardı. Üzerinde benden
önce birçok hocanın emeği bulunuyordu. Çünkü ben son dönemde gelmiştim.
Beşiktaş’ta çalışmaya başladığımda Dagut şahin hoca ile ( alt yapı
sorumlusu ) ilk iş olarak futbolcuları
sınıflandırdım. Özel antrenmanlarla A takıma hemen çıkabilecek futbolcuların
eksiklerini gidermeye çalıştık. Bireysel antrenmanlar yaptırdık. Benim yaptığım
onları bilimsel yönden test ederek, daha güçlü olmalarını eksikliklerinin
giderilmesini sağlamaktı. Bu saydığınız isimlere sadece itici güç olduğumu
söyleyebilirim. Çünkü gelişmekte olan futbolcunun arkasında sadece bir
antrenörün olduğunu söylemek yanlış olur. Nihat Kahveci’nin verilerini
gördüğümde şaşırmış ve çok sevinmiştim. Karşımda inanılmaz hızlı, patlayıcı
kuvveti çok yüksek; dikey sıçramada, uzun atlamada üst düzeyde başarılı genç
bir futbolcu vardı. Aynı zamanda dönüş yeteneği harika ve dayanıklılığı çok
yüksekti. Nihat’a o testleri yaptığımda hayretler içinde kalmıştım. Ondan önce
bu kadar yetenekli bir genç daha görmemiştim. “Bu çocuk sadece Beşiktaş A takımı
seviyesinde değil; milli takım, hatta Avrupa futbolu seviyesinde bir futbolcu” diye
yorumlamıştık. Çünkü Avrupa’da yapılan test ortalamalarının yanında ve üstünde
değerler vermişti. Elbette bu değerler tek başına yeterli değildi tabiki.
Bunların yanında bir de teknik gerekli idi. Nihat’ta onlarda vardı.
Futbolcunun kendi
başına antrenman yapması doğru mudur?
Yanlış
değil ama yeterli de değil. Antrenman bir eziyettir. Futbolcu bilinçsiz
antrenman yapıyorsa bu eziyete boşuna katlanmış olur. Hangi dönemde hangi
antrenmanın yapılması gerektiği konusu önemlidir. Bunu da antrenman planlayıcısının yapması gerekli
diye düşünüyorum.
Futboldaki ne tür sakatlıklar
çoğunlukla idman eksiklerinden kaynaklanır?
Sakatlıklar
hekimlerin işi, biz antrenörlerin bakış açısı ile çoğunlukla yumuşak dokuda
oluşan sakatlıklar antrenman eksikliğinden kaynaklanır. Ani ve keskin dönüşlü
hareketlerde antrenman seviyeniz iyi değilse sakatlanmanız çok yüksek bir
ihtimaldir. Antrenman eksiğinin yanında zemin, rakibin müdahalesi, uykusuzluk,
yorgunluk, stres ve beslenme gibi faktörler de futbolcu için büyük risklerdir.
Futbolcunun başına gelebilecek en
kötü sakatlık türleri neler?
Ayak
kırığı, ön çapraz bağ kopması futbolcuyu çok uzun süre sahalardan uzak bırakmakta.
Zico’nun derbi
krallığını yıktığınız maçtan aklınızda neler kaldı?
O
maçtan önce Fenerbahçe’nin Galatasaray’la oynadığı ve diğer rakipleriyle
oynadığı birçok maçını izleyip hazırlıklar yaptık. Gol Galatasaray’ın kurduğu
baskı sayesinde Edu ve Volkan’ın yaptığı hata sonucunda geldi. O hata olmasaydı
gol başka bir şekilde gelecekti. Çünkü herkesin gözünden kaçan bir şey var ki
bitiş düdüğünde oyuncularımız hâlâ Fenerbahçe’nin yarı sahasında baskı
yapıyorlardı. Bu yoğunlaşma ve güç sayesinde oldu.
Yabancı futbolcu
sınırlamasının genişletilmesi ne gibi değişiklikleri beraberinde getirecek?
Bu
işte sayıların çokluğu yüzünden transfer maliyetinin düşmesi yönü var. Çok fazla yabancı olduğundan milli takımın oynayan
oyuncu sıkıntısı çekmesi var. Kulüplerin sadece yabancı olduğu için futbol
yeteneği az olan futbolculara para ödemesi boyutu bulunuyor. Yerli oyuncuların
bonservis bedelleri çok yüksek. Şu anda bizim takımlarımızın elinde bonservisi
olan ama kendisi olmayan fazladan yabancı oyuncular var. Rekabet üzerine
altyapıdan daha kaliteli oyuncular çıkartılmaya çalışılırsa ne mutlu Türk
futboluna! Ama bu biraz zor görünüyor. Çünkü biz var olan yetenekleri bile
kaybediyoruz. Bizde o kadar çok genç var ki kaybolan yetenekleri gözümüz
görmüyor. Artık Avrupa Ligi maçlarında sadece bir Türk’le oynayabilecek
takımlarımız olacak. Avrupa’da yabancı sınırlamasının olmamasına özenmemiz için
henüz çok erken. Çünkü onlarda oturmuş belli bir genç oyuncu yetiştirme
sistemleri var.
Altyapıdan üstyapıya
futbolcu çıkartmakta her zaman sıkıntı yaşıyoruz. Futbolcular ve yöneticiler
nerelerde hata yapıyor?
Bir
bilgi aktarımı vardır, bir öğretmek vardır. Biz futbolda çocuklara çoğunlukla
bilgi aktarımı yapıyoruz. Uzun vadeli plan yapma sıkıntısı var. Şimdi Beşiktaş,
Fenerbahçe, Galatasaray gibi takımlar altyapıdan futbolcu çıkartamadıkları için
eleştiriliyorlar. Oysa bu takımlardan bir iki tane Arda gibi oyuncular
çıkabiliyorsa mükemmel bir sonuç olur. Bu bir geçiş dönemidir. Emre Çolak
inanılmaz yetenekli bir futbolcu. Geçiş sürecini de tamamladı. Önümüzdeki sezon
daha çok oynama zamanı alacak. Büyük takımların altyapısındaki futbolcular süper
lig ve 1. Lig’de forma giyiyorsa başarılı olmuşlar demektir. Gençler
kendilerini yeterli gördükleri anda bitiyorlar. Şimdi futbol maddi durumu kötü
ailelerin piyangosu. Futbol oynayan gencin çevresindeki kişiler onu
yüreklendirmek için olduğundan çok daha fazlasını söylüyor. Futbolcular da
yalancı rüzgârlara kapılıyor. 20 yaşında cebinde bol parası olan, gazetecileri
peşinden koşturan bir genç düşünün. Onlar da her genç gibi birilerine itiraz edemiyorlar
ama faturasını sıradan gençlere göre çok daha pahalı ödüyorlar. Yaptığımız en
büyük hata o gençlerden bizim gibi düşünmelerini istemek. Normal genç. kız
arkadaşıyla sinemaya gittiğinde, gezdiğinde kimsenin umurunda olmuyor ama göz
önündeki futbolcu bunu yaptığında olay oluyor.
Feyyaz Uçar
futbolculuk döneminden anılarında Milutinoviç’ten bahsederken bayılttığı
futbolcuları anlatmıştı. Stankoviç de çelik yelekleriyle meşhurmuş. Sizin idmanlarda
canından bezdirdiğiniz futbolcular var mıydı? Futbolcular sizin“Sakatlanan elime düşer!” sözünüzü unutmuyormuş…
Benim antrenmanlarım da ağırdır ama
bunu durup dururken yaptırmam. Galatasaray’da futbolcular birbirlerine “Gününü
zehir etmek istiyorsan Cevat hocayla çalış!” derlerdi. Sakatlık yüzünden
antrenmanlardan uzak kalan futbolcunun takımla birlikte maça çıkması için
antrenman eksiğinin tamamlanması gerekir ki bu hiç kolay bir şey değildir. Emre
Aşık Beşiktaş’ta uzunca bir süre oynamamıştı. Altyapıyla antrenmanlara
çıkıyordu. Bana “Emre’yi ne kadar sürede takımla çalışmaya çıkarırsın?” diye
sorduklarında “Dediklerimi yaparsa dört, yapmazsa sekiz hafta sürer” demiştim.
Emre de “Cevat hocanın elinden kurtulmak için üç haftaya hazır olurum!”
demişti. Dördüncü haftanın sonunda Song’un yerine çıkıp oynamıştı. En çok
heyecanlandığım anlardan biriydi. Çünkü ağır idmandan sonra futbolcuyu aniden
sahaya sürmek büyük risktir. Allahtan Emre’nin tecrübesi hepimizi kurtarmıştı.
Benim gençliğimde hocalar futbolcuyu kusturduklarında ya da bayılttıklarında
iyi antrenman yaptırdıklarını sanırlardı. Ben bunu hiç yapmadım. Doğru da
bulmadım. Benim oyuncum antrenmandan sonra yorgunluk hissetmez. Ama bir gün
sonra yataktan kalkamaz.
İstanbul Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu’nda
yıllardan beri öğretim görevlisi olarak bulunuyorsunuz… Kendi
internet sayfanızda futbol konusunda detaylı bilgiler veriyorsunuz. Bu siteden
ne gibi dönüşümler aldınız?
2002 yılından
beri futbol antrenörlüğü ve kondisyon teknikleri üzerine dersler veriyorum.
Öğrencilerimin içinde bulunduğu projeleri yönlendiriyorum. Yaklaşık 26–27 yıldır spor bilimleri
üzerine araştırmalar yapan, birçok konuda uzmanlıkları olan bir insanım.
Birikimlerimi ve deneyimlerimi paylaşmanın bir yolu olarak da internet ortamını
düşündüm. Sadece benim değil, akademik kariyeri olan, konusunda birçok
arkadaşım da bana bu konuda destek verdi. Bana ulaşmak isteyenler rahatlıkla
elektronik posta gönderebiliyorlar. Bugün için yeterli değil ancak önümüzdeki
günlerde bu sayfa daha aktif hale gelecek.
FourFourTwo Dergisi Temmuz 2010 sayısında yayımlanmıştır...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder