“Çocukken benim için futbol demek Hakan Şükür demekti!”
Pas vermektense
topu kendin kullanmayı tercih ettiğin için seni eleştirenler var. Kendin
oynamayı tercih edip, başarısız olduğun pozisyonlardan sonra pişmanlık
duyuyor musun?
Oyunda
bencil olduğumu düşünmüyorum. Mesut Bakkal’la birlikte çalıştığımızda bana ilk
söylediği de buydu. Ben hep pas verecek birilerini arardım o da bana “Şut çek!”
diye bağırırdı. Bazen bunu abartıp ofsaytta olduğunu bildiğim arkadaşıma bile
pas verebiliyordum. İyi şut çekebiliyorum ama yine de çok riske girmek
istemiyorum. Artık bunu aştım. Ancak yine de benim için golde imzamın
olmasından çok takımıma katkımın olması daha önemli.
2008’de antremanda
şut çalışması yaparken ayağın kırıldığı için bir süre futboldan uzak
kaldın. Bu boşluğu nasıl telafi ettin? Hayatını ayaklarıyla kazanan birisi için
bu süreci atlatmak kolay olmasa gerek…
Ayağımı kırmayı
nasıl başardım hâlâ anlamış değilim. Etrafımda kimse yoktu. Şut çekeyim
derken “Çıt” diye bir ses geldi. Canım yanınca çalışmayı bıraktım.
“Ayağımı kırdım galiba” diye gülerek doktorun yanına gittim. Kırılmış
olabileceğine hiç ihtimal vermiyordum. Oysa tarak kemiğini kırmak çok da zor
değilmiş. Baros ve Özer de aynı sakatlığı yaşadılar ama benim kadar çabuk
atlatamadılar. Olan olmuştu bir kere. O yüzden kafama pek takmadım. Ameliyat
önlüğünü giydiğimde yüzüm renkten renge girdi o kadar (gülüyor).
Futbola başlaman
nasıl oldu?
Futbol
oynamaya başlamadan önce voleybol oynuyordum. Benim için öncelikli olan
voleybol olduğu için futbolu amatörde oynamak yetiyordu. Bir de ikisinin
önünde okulum vardı. Sakaryaspor’un altyapısına geçtikten sonra bu üç kulvar
arasında futbol öne çıktı. İlkokulda okumaya devam ederken Sakarya’da
Topağaçspor adında amatör bir takımda oynamaya başladım. Sonra Süper Amatör’de
oynayan Akyazıspor’a geçtim. Sakaryaspor’un altyapısına gittiğimde 16
yaşımdaydım. Bir sene Sakaryaspor’un Süper Genç takımında oynadım. PAF
takımında altı yedi maç oynadıktan sonra beni A takıma aldılar. Oradan bir
süreliğine Sarıyer’e gidip geldim. Sonra Gençlerbirliği’ne transfer
oldum.
Ağabeyin Sinan
Pektemek de Sakarya’da futbol oynadı. Hiç onunla birlikte oynadınız mı?
Ağabeyimle
yarım sezon aynı takımdaydık ama hiçbir maçın kadrosunda denk gelemedik. Benden
sonra o Zeytinburnuspor’a gitti. Şimdi Sarıyer’de santrfor oynuyor.
Gençlerbirliği
taraftarları sana her fırsatta “Pektemek gol demek” diyerek
tezahürat yapıyorlar. Bu seni nasıl etkiliyor?
Onlar
bana böyle seslendikçe daha çok hırslanıyorum. Onların sevgisine ve beğenisine
layık olmak için elimden geleni yapmaya çalışıyorum.
Orta sahaya yakın
oynayıp oyun kurmak mı daha güzel yoksa kaleye yakın durup daha fazla gol
fırsatı yakalamak mı?
Orta
sahada oynadığımda da gol pozisyonlarına girebiliyorum. Oyun kurmak da keyifli
bir iş ama ben daha çok takımı öne çıkarıp ileride oynamayı seviyorum. Forvet
oynamak kadar beni eğlendiren başka bir şey yok.
Küçükken hangi
futbolcu gibi olmak isterdin?
Hakan
Şükür küçükken benim “Dev Adam”ımdı. Hâlâ da öyledir. Sakaryalı olduğu için onu
izleyerek, onun hakkında hikâyeler dinleyerek büyüdüm. Benim için futbol Hakan
Şükür demekti. Fırsat bulduğumda onun videolarını izlerim. Şu anda oynayan
golcüler arasında da Fatih Tekke’yi tek geçerim. Boyunun kısa olmasında rağmen
kafa toplarındaki zamanlaması, top saklaması ve ikili mücadeleleri bence
muazzam. Attığı gollerin hepsi birbirinden güzel. Sıradan bir golünü henüz
izlemedim.
Futbol haricinde
nelerle ilgilenirsin?
Tesislerde
kalıyorum ve dışarı çıkmayı hiç sevmiyorum. Benim için Ankara, Gençlerbirliği
tesislerinden ibaret. Bu yüzden takım arkadaşlarımın dalga konusuyum.
Kollarımdan bacaklarımdan tutup beni sürükleyerek bir yerlere götürüyorlar
(gülüyor). İdmanlar haricinde kendi kendime çalışırım. Yüzerim, kondisyon
çalışırım. Cem Yılmaz hiçbir şey söylemese bile yüzünü görür görmez gülerim.
Komedi filmlerini kaçırmam.
Çevrenin yoğun
ilgisi, yaşıtlarının çok üzerinde para kazanmaya başlaması genç oyuncuların
ayağını yerden kesiyor. Transfer haberleri alıp başını gidiyor. Son birkaç
transfer döneminde bunun altından nasıl kalktın?
Ben
oyunuma bakarım. İmzalanan kâğıtlara bakarım. Oynadığım kulüp iyi yerlere
geldiğinde ben de iyi yerlerde olacağım diye düşünüyorum. Başka bir kulübe
transfer olmak için özel bir çaba sarf etmiyorum. Ancak A milli takıma seçilmek
için elimden geleni yapıyorum.
Bazı
oyuncular için Avrupa’ya gitmek korkutucu olabiliyor. Sen Avrupa’da futbol
oynamak konusunda ne düşünüyorsun?
Kendime
güveniyorum. Avrupa’ya gitmekten korkmam ama öncesinde yapmam gereken işler
var. Avrupa’da oynamadan önce daha çok tecrübe sahibi olup, ceplerimi futbol
bilgisiyle doldurmam gerekiyor.
Kariyerinde en
unutulmaz maç hangisiydi?
Süper
Lig’de ilk golümü attığım Eskişehirspor maçı benim için unutulmazdır. İlk
golü 7. dakikada bulup, ikinci yarıda bir gol daha kaydetmiştim. Sakaryaspor’da
oynarken 2007 yılında U–19 milli takımına ilk kez çağırılmıştım. Milli takıma
çağırıldığımı duyduğum an da benim için unutulmazdır. Bir anda birçok insan
benimle ilgilenmeye başladı. Ümit milli takımda oynamaya başladığımda adımı
yadırgayanların sayısı daha da azaldı. Tabii bunda yalan yanlış transfer
haberlerinin de payı var.
Seni hiç gol
kaçırdığına üzülürken görmedim. Gerçekten kendini hemen sakinleştirebiliyor
musun?
Ben
de önceden gol kaçırdığımda ne yapacağımı bilemezdim. Bunu abarttığım bir
gün Mesut Bakkal bana “Gol kaçırdığın zaman üzülme” dedi. Ben de onu
dinledim. Artık gol kaçırdığım zaman bunu kendime dert etmiyorum. Bu yüzden
beni izleyenler ruhsuz olduğumu düşünebiliyor. Ancak biliyorum ki
yapamadıklarıma yanarsam kendime hayrım olmaz!
FourFourTwo Dergisi Temmuz 2010 sayısında yayımlanmıştır...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder