Onu,
rastalı saçlarıyla diğerlerinden rahatlıkla ayırt edebilirsiniz. Sadece bu
değil: Trabzonspor yeni kaptanı, dört büyük ligde oluşturduğu kariyeri,
tatlı-sert oyunu ve gülen yüzüyle de benzersiz…
Fakir bir ailenin
çocuğu olarak dünyaya gelip babanı hiç tanıyamamışsın. Futbolcu olmasaydın
nasıl bir hayat yaşayacaktın?
Babam
öldüğünde çok gençtim. Futbolcu olmam için beni annem destekledi. Hiçbir şeyi
yoktu ama bana sıfırdan başlayan bir hayatı ve bir annenin çocuğuna verebileceği
her şeyi verdi. Futboldan kazandıklarımla evi geçindirmem onun için büyük
sürpriz oldu. Futbol oynamaya herkes gibi sokaklarda başladım. Birileri beni
gördü ve hayatım değişme başladı. “İleride iyi bir futbolcu olacaksın”
diyenlerin sayısı artmaya başladıkça oyunu daha ciddiye almaya başladım. Bu
şans olmanın ötesinde belki de tanrının bana gösterdiği bir yoldu. Futbolcu
olmasaydım hayatım çok zor olurdu. Ailemin hiçbir şeyi yoktu. Beni okula
gönderemezlerdi.
Tonnerre takımından
senin dışında Milla, Weah gibi tüm dünyanın tanıdığı futbolcular çıktı. Yetiştiğin
takımı takip ediyor musun?
Babamın
eksikliğini Tonnerre takımı ile doldurdum. Bu hâlâ geçerlidir. Avrupa’ya
açılmamı sağlayan Tonnerre takımı oldu. Ben de vefa borcumu kulübe yardım ederek
ödemeye çalışıyorum. Kamerun’a her seferinde bir sürü futbol malzemeleri
yüklenip gidiyorum. Tonnerre başkent Yaounde’deki en iyi takımlardan bir
tanesidir. Bütün dünyanın bildiği gibi referansı çok iyidir. Oradan çok fazla
yetenek de benim aracılığımla Avrupa’nın çeşitli yerlerine gitti. Bunların
başında da yeğenim Alexander Song gelir. Marsilya’da oynayan Stephane M’Bia da bunlardan
biridir. Onlara katkıda bulunabiliyorsam ne mutlu bana. Çünkü onlar da gelecekte
futbola önemli katkılarda bulunacaklar.
Arsenal’de Arsene
Wenger’in prenslerinden olan Alexander Song hakkında neler
söyleyebilirsin? Ona nasıl tavsiyelerde bulunuyorsun?
Ailemden
birisi hakkında konuşmak zor tabii. İnsanlar söylediklerimi taraflı
algılayabilirler. Hoşuma giden başkalarının onun hakkında iyi şeyler söylemesi.
Kamerun Milli Takımı’nda ve Arsenal’de yaptıklarıyla herkese kendini kanıtlamış
durumda. Afrika Kupası’nın en iyi 11’inde yer aldı. Onunla aynı takımda oynamak
büyük keyif! Ne yapması gerektiğini bilen, saygılı bir çocuk. Onun ailesinin
durumu da benimkinden farklı değil. Futbol sayesinde eline geçen şansını
kaybetme gibi bir lüksü yok ve o da bunun farkında. Her zaman destekçisiyim ve
onunla gurur duyuyorum. Hayatta en önemli şey bir şeylerin peşinden koşmak için
istek ve iradenizin olması. Ona “Uzun süre en iyi olmak istiyorsan gençliğinin
değerini bil ve aptalca abartılara kaçma!” diyorum.
Bir zamanlar sen de
yeğenin Alexander gibi çok genç yaşta Avrupa’da kendini ispatlama savaşı
verdin. 1994-98 yılları arasında Pires ve senin de yıldızları olduğunuz Metz,
Fransa’ya damgasını vurmuştu…
Metz
günlerini asla unutamam… Pires de ben de o zamanlar çok gençtik. İşin aslı
sadece ikimiz değil, takımın iskeleti kendisini ispatlamaya çalışan genç
yeteneklerden kuruluydu. Ben ilk kez Metz’de profesyonel oldum, bizim
zamanımızda Metz adını önce Fransa sonra da tüm dünyaya futbol takımıyla
duyuran küçük bir yerdi. Pires hâlâ en yakın dostlarımdan birisi… Metz’de
oynarken o çok gençti, ben ondan da gençtim; profesyonel futbol için çocuk
sayılabilecek bir yaştaydım. Pires’le ben uzun süre aynı apartmanda oturduk…
her gece beraber yemek yer, her şeyi beraber yapardık; benle Pires, Metz’in en
mutlu ailelerinden biriydik! Onunla beraber büyüdük, profesyonellik başta olmak
üzere her şeyi beraber öğrendik, ortaklaşa hayaller kurduk ve sonra yollarımız
ayrılmak zorunda kalsa da birbirimizden hiçbir zaman kopmadık.
Galatasaray’da taraftarla
aran çok iyiydi ama yönetimle sorunlar yaşadın. Ayrıldıktan sonra taraftardan
nasıl tepkiler aldın? Sana “Afrika Aslanı” demeleri hoşuna gidiyor muydu?
Onlar
hâlâ benimle birlikte. İstanbul’a her geldiğimde bana sahip çıkıyorlar. “Rigo
sen her zaman kalbimizdesin” diyorlar. Galatasaray’dan ayrılmak benim için de
şaşırtıcı bir gelişmeydi. Kulüple aramda büyük bir problem yoktu. Sadece zamanında
yapılmayan ödemeler can sıkıyordu, o kadar. Ne takımı ne de bana sürekli destek
veren taraftarı unuttum. Galatasaray benim için her zaman saygı duyduğum bir
takım olarak kalacak. Savunma oyuncusu olduğum için sahada beni çok
sevmeyebilirsiniz ama saha dışında çok daha sakinim. Maçların tekrarını
izlediğimde kendimi agresif bulduğum oluyor. Günlük hayatta herkes gibi benim
de bir kalbim var.
Liverpool’dan takım
arkadaşın Jamie Carragher da yazdığı kitapta senin için “Song aslında göründüğü
kadar sert değildir” diyor…
Beni
hatırlıyor demek ha (gülüyor)! Carragher gerçekten sıra dışı bir insan!
Liverpool’da çok güzel günler geçirdim. Benim soyadım aynı zamanda şarkı
anlamına geldiğinden “Bizim söylediğimiz tek şarkı sensin” diye tezahürat
yaparlardı bana. Çok büyük oyuncularla oynadım: Robbie Fowler, Michael Owen...
Yirmili yaşlarımın başında Liverpool gibi büyük bir kulüpte oynamak benim için
önemli bir başarıydı.
Liverpool’a
transfer olduğunda kulüp Fransız Gerard Houllier yönetiminde sancılı bir geçiş
süreci yaşıyordu. Owen, Fowler, McManaman, Ince gibi yerli yıldızların
damgasını vurduğu bir takıma adapte olmakta zorlandın mı?
Houllier
geldiğinde Liverpool, altyapıdan yetişen yerli oyuncuların yanı sıra başta
Fransa Ligi’nden gelen oyuncular olmak üzere yabancı oyuncuları üst üste
kadrosuna katmaya başladı. Fransa Ligi’nden gelen ilk oyuncu ben oldum ama
hiçbir adaptasyon sorunu yaşamadım. Saha dışında herkes çok sıcakkanlıydı. Paul
Ince sonradan Houllier ile sorunlar yaşasa da çok iyi bir kaptandı. McManaman,
Fowler gibi altyapıdan çıkmış olan yıldızlar sürekli şakalaşmayı seven, takım
içinde herkesi kaynaştıran figürlerdi. Taraftarlar da beni çok sevdiler.
Özellikle o zamanlar Leeds’in en büyük yıldızı olan Harry Kewell’a top
göstermediğim maçtan sonra bana özel olarak yazdıkları şarkıyı her maçta
söylemeye başladılar. Daha sonra Galatasaray formasıyla Liverpool’a karşı
oynarken de Liverpool’lu taraftarlar o şarkıyı, “Bizim söylediğimiz tek şarkı
sensin”i söylediler. (Bir dakika kadar şarkıyı söylüyor!) Hayatımın sonuna
kadar unutamayacağım çok büyülü bir andı.
Liverpool’dan sonra
da İngiltere’nin bir başka köklü kulübü olan West Ham’a transfer oldun ve orada
şimdilerde Premier Lig’e damgasını vuran Frank Lampard, Joe Cole, Michael
Carrick gibi isimlerle beraber oynadın…
Lampard,
Cole ve Carrick o zamanlar çok gençlerdi ve herkes tarafından önümüzdeki 10
yıla damgasını vuracak yıldızlar olarak gösteriliyorlardı. Lampard daha o
zamanlardan muhteşem bir oyuncuydu. Cole da çok yetenekli ve özel bir
oyuncuydu. Tabii teknik direktörümüz Harry Redknapp da bu genç yeteneklerden
iyi bir takım yarattı. West Ham’da beraber çalıştığım bu dörtlü hâlâ İngiltere
Premier Ligi’ne damga vuran isimlerin başında geliyorlar.
Hakan Şükür, Owen,
Kanoute gibi dünya çapında forvetlerle oynadın. Hangisi daha zorluydu?
Her
futbolcunun ayrı bir özelliği var. Ronaldo’nun, Beckham’ın karşısında da
oynadım. Hepsinin farklı özellikleri, zorlukları var. Ancak sonuçta ben bir
savunma oyuncusuyum ve benim de onlara karşı hazırladığım zorluklarım var.
Bazen ben zordayım, bazen de onlar. İçlerinden birini seçmem gerekirse fazla
düşünmeden Hakan Şükür derim. Özellikle hava toplarında herhangi bir
savunmacının kolay kolay baş edebileceği bir isim değil. Owen tam tersine yerde
baş edilmesi zor bir oyuncu çünkü ışık hızında! Kanoute onlara göre topa daha
fazla hâkim. Ondan topu almak herhangi bir uzvunu sökmek gibi bir şey!
Ligue 1’de, Serie
A’da, Premier Lig’de, Bundesliga’da ve Süper Lig’de oynama şansını yakalayan
nadir futbolculardan birisin. En çok hangi ligde heyecan yaşadın? Hangisinde
mutlu oldun?
Başta
atmosferi olmak üzere her şeyiyle Premier Lig. Dünyanın başka hiçbir yerinde
göremeyeceğiniz bir şey görürsünüz orada: Maçı kaybetseniz bile taraftar takımı
alkışlar. “Bugün kaybedebilirsin ama yarın kazanacaksın. Bugün de yarın da
yanında olacağız!” mesajını her şartta alırsınız. Futbolcular da insan ve bu
desteğe ihtiyacı var. Her olumsuzlukta bağırıp çağıran taraftar hem oyuncuya
hem takıma büyük zarar verdiğini bilmeli. Tabii bu bilince ulaşmak için de
eğitim gerekiyor.
33 yaşında olmana
rağmen 20’lik oyunculara taş çıkartıyorsun. Bunu neye borçlusun?
Teşekkür
ederim, bunu duymak çok güzel (gülüyor)! Ne istediğimi iyi biliyorum ve
fiziksel formumu korumak için fedakârlıklarda bulunuyorum. Her şeyi
yiyemiyorum. Kariyerime başladığım zamanlardaki gibi olduğumu ve hâlâ o
günlerdeki gibi çalıştığımı herkese göstermek zorundayım. Hırsımdan bir şey
kaybetmediğim için bunu yapmak zor olmuyor.
Türkiye’ye gelen en
kariyerli oyunculardan birisin. Galatasaray’dan sonra hangi takıma gitseydin
taraftar seni sevinerek karşılardı. Türk futbolu hakkındaki gözlemlerin neler?
Türkiye’de
futbol oynamak hiç kolay değil. Türkiye Ligi’ni değerli kılan da bu zorluğu. Tek
sorun Türk futbolunun başka ülkelerde yeterince tanınmıyor olması. Süper Lig’de
küçük takım-büyük takım ayrımının yapılmasına katılmıyorum. Bence bu takımların
arasında çok büyük farklar yok.
Trabzonspor’a
geldiğinden beri yanındaki isimlerde sürekli değişiklik oldu. Bu senin oyununu
ne kadar etkiledi?
Uzun
yıllarda oluşturduğum deneyimimle uyum sağlaması gereken kişinin ben olmam
gerektiğini anladım. Bu deneyim bana her şarta uyum sağlamam gerektiğini
öğretti. Birçok farklı sistemde oynadım. Yalnızca senin derginin taktiğinde
oynamadım (gülüyor). Yanımdaki oyuncu bana değil, ben yanımdaki oyuncuya göre
oynuyorum.
2010 FIFA Dünya
Kupası maçlarının Güney Afrika’da yapılacağını öğrendiğinde ne düşündün? Bu
organizasyon Afrika’yı nasıl etkileyecek?
Bütün
Afrika bunu duyduğunda bayram yerine döndü. Bugüne kadar televizyondan
hayranlıkla izledikleri futbolcuların dokunma mesafesine geleceğini
öğrendiklerine çok sevindiler. Afrika, Avrupa fark etmez, bütün dünya aynı
oyunu oynuyor. Umarım bu sefer futbol Afrika’da kalacak (gülüyor)!
Togo Milli Takımı’nın
silahlı saldırıya uğraması herkesi tedirgin etti. Sence Afrika bu organizasyona
hazır mı?
Afrika
kesinlikle bu organizasyona hazır. Togo’da olanı yalnızca bir yol kazası olarak
değerlendirmek lazım. Bu dünyanın her yerinde olabilecek bir durum. Afrika’da
sürekli böyle şeylerin olduğunu düşünmek doğru değil. Güvenlikle ilgili herhangi
bir sorun olacağını sanmıyorum.
Trabzonspor’da ne
olursa şampiyonluk gelir? Şenol Güneş anahtar olabilecek mi?
Şenol
hoca bizi olumlu yönde etkiliyor. Trabzonlu olması ve takımı çok iyi bilmesi
bizim için büyük kazanç. Türkiye Milli Takımı’nın teknik direktörlüğünü de
yapmış deneyimli bir hoca. Geldiğinden bu yana kısa bir süre geçmesine rağmen
takımı toparlamayı başardı. Sezonun ikinci yarısından çok umutluyuz.
Yeni kramponların
hakkında ne düşünüyorsun?
Ülkemin
milli renklerini üzerinde taşıyor ve bu bana enerji veriyor. Bunlarla topa her
vurduğumda hedefi buluyorum. Benim için hem enerji kaynağı hem enerji
tasarrufu. Nike her zaman böyle sosyal projelere girişiyor ve başarıyla
sonuçlandırıyor. Bu projelerin toplumsal hayata olumlu dönüşleri oluyor. Sporcular
yalnızca spor yapan kişiler değil, topluma faydalı kişiler olmalı. Benim
fikrimle Nike’ın projesi ortak bir çatıda buluşuyor. Birçok insanın hayatı bu
sayede değişti.
Trabzon’da rastalı
uzun saçlarınla nasıl tepkiler alıyorsun?
Trabzonluların
beni sevdiğini biliyorum. Galatasaray’da oynadığım dönemden beni tanıdıkları
için şehirde hiç yabancılık çekmedim. Zaten beni başkalarıyla karıştırmaları
mümkün değildi (gülüyor). Bir kilometre öteden ayırt edilebiliyorlar (gülüyor)!
Bundan asla rahatsız olmuyorum. On yıldır saçlarım böyle. Saçların benimkinden
uzun ama kuaföre senden ve birçok hanımdan daha çok harcama yapıyorum belki de
(gülüyor). Özellikle yoğun idman dönemlerinde kuaföre gitmek için fırsat yaratırım.
Sadece Trabzonlular değil, İstanbul’da da saçlarımı korkarak elleyenler oluyor.
Trabzon’un
kültürüne alışabildin mi? Mısır ekmeği, hamsi, kemençe, horon…
Her
gün yeni bir şey öğreniyorum. Güzel kolbastı oynuyorum (gülüyor). Her gün balık
yemeyi ilginç bulmuyorum artık. “Türkiye’de futbol oynamaya gidiyorum”
dediğimde “Türkiye’de futbol oynanıyor mu?” diye soranlar olmuştu, umursamadım.
Trabzonluların futbolla ilgilendiğini duymuştum ama büyükanne ve büyükbabaların
bile tribünde olduğunu, yolda bizleri görünce ilgilendiklerini görünce tam
anlamıyla şoke oldum. Baskıyla baş etmeyi beceren biri olarak Trabzon’da
mutluyum. Taraftarların beklentisinin sadece sahada iyi olmanız gerektiği
olmadığını biliyorum.
FourFourTwo Dergisi Mart 2010 sayısında yayımlanmıştır...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder