İyi bir golcü
olduğu doğru mu? Türkiye’nin en iyi kalecisi kim? Tanju mu, Recep mi daha iyi
röveşata atıyor? Renkli kazakları neden giyiyordu? O küfrü neden etti?
Avusturya’da
futbola başlamanız nasıl oldu? Siz de mi birçok kaleci gibi tesadüfen kaleye
geçtiniz?
Avusturya’ya
göç ettiğimizde babam yalnız kalmamam için beni Prater SV’nin altyapısına
yazdırdı. 17 yaşıma geldiğimde Avusturya üçüncü liginde en genç oyuncu unvanını
aldım. İlk başladığımda iyi bir santrfordum ama gözüm hep kaledeydi. Hocalarım
A takımın kaleciliğini yaparken beni ümit takımında forvet oynatıyorlardı. İki
gol krallığı kupam var! Bu oyunumla Avusturya birinci lig takımlarından
teklifler aldım ama kulüp bırakmadı. Benden alacakları parayla üç yıllık
bütçeyi kurtarmayı planlıyorlardı. Sakaryaspor’un teklifi onları tatmin etti ve
transfer oldum.
Avusturya’dan
geldiğinizde Sakarya’daki şartlar sizi zorlamadı mı?
Şehre
gelir gelmez bir “Eyvah!” dedim. Sonra günlerce her gördüğüm şeye yeniden ve yeniden
şaşırdım (gülüyor). Tarlada idman yapıyorduk. Hatta sabit bir tarlamız da yoktu!
Önce otlayan inekleri kovalayıp kendimize yer açmamız gerekiyordu! Ben de
kulüpten ödeyemeyecekleri bir ücret isteyerek Avusturya’ya kaçtım. Üç ay sonra
bir baktım, Sakaryaspor yöneticileri istediğim parayı hazırlayıp bana haber göndermişler.
“Nihayetinde gideceğim yer Türkiye” diyerek Sakarya’ya döndüm.
Sakaryaspor’un
bütün cevherlerini Fenerbahçe’ye verdiği dönemde siz neden bir yıl sonra
Beşiktaş’a gittiniz?
Arkadaşlarım
gittiğinde benim bir yıl daha sözleşmem vardı. O dönemde büyük takımların
kalesi yabancıların tekelindeydi. Benim hedefim Beşiktaş kalesiydi çünkü en
zayıf halka Jurkoviç’ti. O sırada milli takımın da kalesini koruduğumdan
Fenerbahçe’den çok ciddi bir teklif aldım ama Schumacher dururken oynamam söz
konusu olamazdı. Ben de Beşiktaş’ın teklifini değerlendirdim. Beşiktaş’la
birlikteyken rüya gibi günler geçirdim. Ezbere sayılan bir kadromuz vardı. İki
sene sonra Schumacher’in jübilesiyle birlikte Fenerbahçe’ye imzayı attım.
İki büyük kulüp iki
büyük deneyim... Aklınızda neler kaldı?
Beşiktaş
ve Fenerbahçe’de oynamak benim için birbirinden çok farklı deneyimlerdi. En
önemli başarılarımı da Beşiktaş’ta kazandım. Fenerbahçe’de attığınız adım gazetelere
haber olur. Taraftarından futbolcusuna Fenerbahçe camiası ortası olmayan bir
kulüp. Durgun bir Fenerbahçe kimsenin kabul edemediği bir durum. Berabere
kaldığımız maçlardan sonra tesislerin basıldığını hatırlıyorum. Sonra bir
Çanakkale Dardanelspor maceram var. Oradan kovulmuştum. Sonra Rıdvan’ın teknik
direktör olduğu Fenerbahçe’ye döndüm.
Yaşınızdan dolayı
aldığınız eleştirilerin canınıza tak ettiği oldu mu?
Euro
2000 elemelerinde Bursa’da oynadığımız play off maçında oyuna sonradan girdim
ve oynadığım 65–70 dakika hayatımın en zor dakikalarıydı. Tribünden inanılmaz
tepkiler alıyordum. “Bu adam bu yaşında niye hâlâ oynuyor!” diyorlardı. Mustafa
Denizli bütün eleştirilere rağmen benden vazgeçmedi ve alnımızın akıyla
şampiyonaya gittik. Sezon bittiğinde futbolu bırakacağımı açıkladım. Mustafa
hoca buna rağmen beni şampiyonaya götürmek istedi. Kabul etmedim. 37
yaşımdayken bir gece yarısı Fatih Terim beni aradı, “Seni Galatasaray’a
alıyorum” dedi. Benden dolayı tepki alacağını
düşünerek kendime de güvenmeme rağmen bu teklifi kabul etmedim. Fatih
Terim “Sana ne benim alacağım tepkilerden” diyerek beni istetti ama kulübüm
beni vermedi. Sonra Galatasaray Taffarel’le anlaşıp UEFA Kupası’nı aldı.
Türkiye’nin sayılı
kalecilerindensiniz. Size göre en iyi Türk kaleci kim?
Türkiye’nin
sayılı kalecilerinden biri olarak aklımın yettiği en büyük kalecinin Rüştü
Reçber olduğunu düşünüyorum. Barcelona’ya renk olsun diye gitmedi.
Fenerbahçe’deyken
sakatlanıp kaleyi Rüştü Reçber’e kaptırmak sizin için zor oldu mu?
17
yaşımda profesyonel olarak oynamaya başladığımda takımımızın kalecisi Austria
Wien takımından gelmişti ve 36 yaşındaydı. Bir gün beni kenara çekip, “Bu
kulüpten senin oynayabilmen için gidiyorum” dedi. “Bir gün senin de başına aynı
şey gelirse benim sana yaptıklarımı unutma.” Rüştü’nün benden iyi olduğunu
kabul etmem bu yüzden benim için kolaydı. Ayağım kırıldığında Rüştü şans
bulmasa en geç iki yıla onun yolunu kendi elimle açacaktım. Rüştü’yü Antalyaspor’a
tavsiye eden de bendim. 1996 Avrupa Şampiyonası’na katılamam da bu sebeptendi. Rüştü
en son sakatlandığında beni arayıp, “Abi senin ayağın kaç yaşında kırılmıştı?”
dedi. 36 deyince güldük. O da 36 yaşındaydı. Şimdi benim rekoru kırmak için
iddialaşıyor. 40 yaşına kadar oynayacak. İnşallah oynar.
Türkiye’deki ilk
göz ağrınız Sakaryaspor’un şu anki durumu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Sakaryaspor
çok ciddi potansiyeli olan, kökleri çok derinde bir kulüp. Çok ciddi bir
borçları olmamasına rağmen geçmişten gelen yönetimsel hataların altında
eziliyorlar. Üzülüyorum. UEFA’nın getireceği yeni kriterleri bu yüzden
sabırsızlıkla bekliyorum. Artık bütçeyi aşan başkan kulübü kendisine
borçlandıramayacak. Gelir gider dengesizliği olan kulüpler küme düşürülecek.
Takım arkadaşından gol yemek her kalecinin kâbusudur herhalde?
Kendi takım arkadaşlarınızdan yediğiniz golleri hatırlayıp gülüyor musunuz?
Recep’in
Malmö maçında attığı gol anlatılacak gibi değil. Kanattan gelen bir topa
savunma oyuncusu kendi kalesine doğru rövaşata yapar mı? Top “çat!” diye
doksana girdi. Yerimden kımıldayamadım ve gülmeye başladım. Maç 2-2. Bu golle
oldu 3-2. Soyunma odasında Gordon gelip, Recep’i tebrik etti. Eurosport bir ay
boyunca Recep’in golünü jeneriklerinde çevirdi. Kendi kalesine attığının
farkındalar mıydı bilmiyorum! Sakarya’da Selçuk diye bir arkadaşım vardı o da
ceza sahamızdaki topları affetmezdi! Semih’ten yedim, Selçuk’tan yedim. Tabii
hiç biri Recep’inki kadar güzel değildi. Tanju’nun rövaşataları o golün yanında
halt etmişti.
Toplamda 32 kez
milli takımın kalesini korudunuz. En unutulmaz maçınız hangisiydi?
Sakatlıklarım
olmasaydı 70’i bulurdu. Tabii o zaman daha az maç oynanıyordu. 11 seneden fazla
milli takımın kalesinde ben vardım. İlk milli maçımda, 1990 Dünya Kupası grup
eleme maçında Doğu Almanya ile oynayacağımız maç için deplasmanda sahaya
çıkarken çok heyecanlıydım. Rıdvan benim o halimi görünce “Sıkma canını 3 yer
gideriz” dedi. 2–0 kazanmıştık. Bir penaltı kurtarmıştım.
Penaltı kurtarma
sanatınızın sırrı neydi?
Tesadüf,
denk geliyordu (gülüyor). Çarpıyordu toplar! Milli takımda da, oynadığım
takımlarda da çok penaltı çıkarttım. Eski bir forvet oyuncusu olmamın da bunda
payı vardı. Penaltıyı kullanacak oyuncunun gelişinden ne yapacağını
kestirebiliyordum. Penaltı atışını kurtarmak aslında fizik kurallarına aykırı.
Örneğin direklerin yanına vurulan toplara yetişemezsin. Her takımda hangi
futbolcunun penaltıları ne şekilde kullandığını spor programlarında incelerdim.
Bu şekilde birkaç tane penaltı kurtardım.
Çocukluğum eldivenlerinize ne yazdığınızı çözmeye çalışmakla geçti.
Neler yazardınız eldivenlerinize? Bir de rengârenk kaleci kazaklarınız
meşhurdu. O renkleri rakibin gözünü yormak için mi seçerdiniz yoksa neşeli
karakterinizi yansıtmak için mi?
Gol
yediğim eldiven ve kaleci kazağını bir daha giymezdim. Sevdiğim bir arkadaşım
kaleci malzemeleri üretiyordu ve benim sponsorumdu. Yoksa bana ne eldiven
dayanırdı ne kazak! Renkli giyinmeyi severdim. Şimdilerde bununla ilgili bir
tartışma var: Çok renkli kaleci kazakları kaleciyi hedef yapar diyorlar. Tabii
o zamanlar benim bundan haberim yoktu!
Oyunculuk zamanlarınızda muhabirlerin hakları sınırsızdı. Canları
istediğinde sahaya girebiliyorlardı. Siz de Fenerbahçe–Beşiktaş maçında bunun
mağduru olmuştunuz…
O maçta top kale çizgisini
geçti, geçmedi tartışması yapılıyordu. Ortalık karışmıştı. Yardımcı hakem bana ana
avrat küfür etti. Yanlış mı duydum diye gazeteci arkadaşlara sordum. “Doğru”
dediler. Ahmet Çakar’a gidip, “Yardımcın bana küfür ediyor” dedim. “Yanlış
duymuşsundur” dedi. Muhabir de o sırada “Ne oldu?” diye sorunca bende film
koptu.
Bursaspor’un başına
geçtiğinizde fevkalade oynayan bir futbol takımı yaratmıştınız. Bursaspor’un
her zaman başarıya müsait olduğu söylenebilir mi?
Raşit Çetiner’in ardından Levent Kızıl başkanımız bana bu görevi
verdiğinde gazetecilere “Anadolu’dan yeni bir şampiyon çıkacaksa bu
Bursaspor’dan başkası olamaz” demiştim. Türkiye’nin hiçbir yerinde
göremeyeceğiniz bir taraftarı var. Süper Lig’de takımı olan birçok şehirde
taraftarlar hem şehirlerinin takımını hem büyük takımlardan birini tutar ama
Bursalı Bursasporludur. Şehirde sanayinin güçlü olması da kulubün avantajı. Benim
kadromdaki Sercan, Eren, Volkan, Ömer, Bekir Ozan hâlâ takımdalar. Şartların
müsait olduğunu söyleyerek Ertuğrul’un başarısını gölgelemek doğru olmaz. Ona
çok şey borçluyuz. Artık lig çok daha keyifli.
Kaleciler hep yalnız ve biraz da Shumacher’in dediği gibi biraz
deli midirler sizce?
Kalecilik yürek isteyen
bir iş. Bunun için deli deniliyor belki. Sakatlanma olasılığınız herkesten çok
daha fazla. Esasında kalecinin sahadaki herkesten çok daha akıllı olması gerek.
Çünkü oyunu her açıdan görmeli ve her tehlikeyi sezebilmeli.
Hiddink’li milli takımdan bizim gibi sizin de beklentileriniz
büyük mü? Hiddink’li
milli takım yeni bir ekol yaratabilecek mi?
Hiddink’le
anlaştıktan sonra Oğuz Çetin’le birlikte fikstür çekimi için Almanya’ya gittik.
Bir salonun içinde dünyanın her yerinden milli takım yetkilileriyle bir
aradaydık. Almanlarla sohbet ederken “Yaptığınıza inanamıyoruz, Hiddink’i nasıl
ülkenize götürdünüz?” dediler. “Yaptığınız işin farkına daha sonra
varacaksınız, onun çok faydasını göreceksiniz” dediler. Türk milli takımının
bir iskelet kadrosu var. Gençler aradan sıyrılana kadar bu kadro değişmeyecek.
Hiddink topu kaybedince on kişinin birden savunma yaptığı, topu kazanınca on
kişinin birden golü düşündüğü bir takım yaratmak istiyor. Kendi aramızdaki
konuşmalarımızda “Türk futbolcusu çok yetenekli, saha içinde bazı futbolcular
tembellik yapmazsa dünya üzerinde bizi yenecek çok az sayıda takım var. Yeter
ki futbolcularımız sahada koştukları on metrenin, yirmi metrenin hesabını
yapmasınlar.” diyor. Milli takım kafilesindeki futbolcudan çaycısına kurduğu
ilişkilerin çok iyi olması hepimizi mutlu ediyor. Saha dışında da dediğini
futbolculara yaptırma konusunda hiç sıkıntı çekmiyor.
Bu röportaj FourFourTwo Dergisi'nin Ekim 2010 sayısında yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder