28 Aralık 2012 Cuma

RAZUNDARA TJİKUZU

“Beşiktaş’a bomba transfer diye getirilen Ernst, W. Bremen’de benim yedeğimdi.”

Türkiye’deki ilk ve tek Namibya’lı futbolcusun. Nasıl bir yerde doğup büyüdün?
Namibya çok güzel bir ülke. Safarileri ünlüdür. Çok sıcakkanlı insanları var. Bundan 19 yıl öncesine kadar Güney Afrika’ya bağlı bir ülkeydik. Güney Afrika pasaportlarımız vardı. Daha sonra Güney Afrika’dan ayrılıp bağımsızlığını ilan etti. Çok küçük bir ülke ve kuruluşundan bu yana sadece 19 yıl geçti. Bunun sadece futbol örgütlenmesinde değil, her konuda zorlukları var. Afrika’nın bu kadar genç oyuncuyu organize etmesi kolay olmuyor. Namibya’da çok yetenekli gençler sokak arasında futbol oynayarak yaşlanıyorlar.

Namibya Milli Takımında forma giyiyorsun. Bize takımını anlatabilir misin?
Bir dönem milli takımımla da sorunlarım oldu. Teknik direktörümle anlaşamadığım için bir yıllık bir ara vermek zorunda kaldım. O zaman İstanbul Büyükşehir Belediyespor’da oynuyordum ve bütün dikkatimi takımıma vermiştim. Şimdi yeniden milli takımdayım. Milli formayı giymekle gurur duyuyorum. Gelecekte bütün dünya Namibya Milli Takımı ile ülkemi tanıyacak.

Türkiye’ye gelişin Rizespor’la oldu. Transferin nasıl gerçekleşti? Rize’de umduğunu buldun mu?
Çok karışık bir zamandı. O dönem Almanya’da Galatasaraylı yetkililerle görüşmüştüm. Galatasaray’a gitmem söz konusuydu fakat o esnada Galatasaray’ın yabancı kontenjanı doluydu ve transferden vazgeçtiler. Rizespor’la anlaştık. Bundesliga’dan Rize’ye gitmek tahmin ettiğimden daha zor oldu. Bahsettiğim para ile ilgili bir sorun değil, iyi de bir sözleşmem vardı. Rize’nin sağladığı imkânlar beni tatmin etmedi. Dört ay sonra ayrıldım zaten. Rize’deyken üç defa milli takıma gittim. Gittiğim zaman gelmem biraz gecikebiliyordu. Buradaki oyuncuların aileleri, anneleri, babaları yanlarındalar. Benim annem, babam, kardeşlerim Namibya’da. Bütün ailem burada olsa benim için de her şey çok kolay olacaktı. Beni anlamadıkları için sorun çıkıyordu.

Almanya’da üç takım değiştirdikten sonra Türkiye’ye geldin ve Trabzon buradaki üçüncü durağın. Türkiye mi Almanya mı seni daha mutlu etti?
Bu çok zor bir soru çünkü Almanya’da büyüdüm diyebilirim. Küçük yaşta Bremen’e gittim ve birçok şeyi orada öğrendim. Almanya benim evim gibi diyebilirim. Ama burada da mutluyum. Benim futbol dışındaki hayatımla ilgili ne kadar az haber çıkarsa da o kadar mutlu oluyorum. Yaptığım bazı hatalar olmasaydı şu anda daha iyi yerlerde olurdum.

29 yaşına gelmene rağmen, yaşının sana sorun olmamasını Afrikalı genlerine mi borçlusun? Gerçek yaşın 29 mu?
Evet, gerçek yaşım 29. Daha genç olduğumu düşünüyorsanız buna gerçekten sevinirim. Ben pasaport değiştirip Avrupa’ya giden oyunculardan değilim. Werder Bremen’le Afrika Futbol Federasyonu arasında bir irtibat kuruldu ve Namibya Futbol Federasyonu bir oyuncu seçip Werder Bremen’e gönderecekti. Beni seçtiklerinde 13 yaşımdaydım. Yaşadığım mutluluğu ve heyecanı size anlatmam mümkün değil. Büyük kurumlar aracılığıyla geçiş yaptığım için öyle pasaportla, yaş büyütme işlemleriyle falan uğraşmadım. Ben oraya bir seneliğine gönderildim. Ancak benden memnun kaldıkları için geri dönmemi istemediler. Oradaki durumum sürekli hale geldi. Ben de seve seve kabul ettim.

Türkiye’ye başka ülkelerden gelen futbolcular genellikle futbolun sert oynanmasından yakınırlar. Sen bu konuda neler düşünüyorsun?
Sert bir lig olduğu doğru ama alışmak çok da zor değil. Türkiye’de oynanan futbolu seviyorum. Çok tekme yedim. Benim de tempoya kendimi kaptırıp sert oynadığım zamanlar oluyor. Futbolun içinde bunların olması normal. Tenis değil ki oynadığımız, futbolda temas var, ikili mücadele var. 

Pizzaro, Ailton ve Frings gibi isimlerle aynı takımda oynadın. Birlikte oynadığın arkadaşlarından en çok hangisini beğeniyorsun?
En iyi arkadaşım Pizzaro’ydu. Aynı zamanda oda arkadaşımdı. Bence en iyi oyuncu da oydu. Onunla ilgili birçok anım var ama anlatırsam buraya gelip, intikamını almasından korkuyorum. Beşiktaş’a bomba transfer denilerek getirilen Ernst, Werder Bremen’de benim yedeğimdi. Ailton fiziğinden dolayı çok eleştiri almıştı ama hakkında kötü konuşanları oyunuyla susturdu. Tam bir Bremen aşığıdır. Frings de ne kadar ters bir adam gibi görünse de iyi bir adamdır. Alman basını en az benim kadar onunla da uğraşmıştı.

30-35 metreden attığın hızlı ve dikey toplarla takımını atağa kaldırıp rakibi boş yakalıyorsun. Bu sezon için başka ne gibi planların var? Takıma katkın ne olacak?
Bu sezon bizim için gerçekten çok önemli. Şampiyon olabilmemiz için önümüzde çok büyük bir şans var. Uzun zamandır şampiyonluk yaşayamayan bir kulüpteyim. İyi bir takım oluşturduk. Hiçbir şey için geç değil. Benim performansımı sorarsan, izle ve gör derim. Ben de merak ediyorum.

Werder Bremen’de A takımına yükselmişken neden ikinci takıma gönderildin? UEFA Kupası finali oynanırken neler hissettin?
Ben Werder Bremen’de büyüdüm. Bütün yaptıklarım da abartılarak anlatıldığından takımımla sorun yaşadım. Sürekli disiplin cezaları alıp ikinci takıma gönderiliyordum. Affediliyordum, ceza alıyordum. İlginç bir deneyimdi. UEFA Kupası finalini izlemedim çünkü kendime çok kızgındım. Orada olamamak beni çok üzdü.

 “Kariyerimin başında yaptığım hatalar hâlâ başıma dert oluyor” demiştin. Neydi bu hatalar? Gençlere ne önerirsin?
Herkesin tahmin edebileceği şeyler bunlar, dışarıya çıkmak, âlem yapmak gibi. Sekiz- dokuz yıl önce yaşadığım şeyler hâlâ peşimden geliyor. Benimle ilgili en ufak bir olay olduğunda bunları ısıtıp ısıtıp önüme koyuyorlar. Yanımda ailemden kimse yoktu. Yalnız ve genç bir erkek ne yaparsa ben de bunları yaptım. Tek sorun eğlenmeyi sevmemdi. Alman basını futbolculuğumla beni göklere çıkartıyordu, benden star olarak bahsediyorlardı. Dikkatleri üzerime çektiğimden futbol dışında attığım her adımı da abartarak yazıyorlardı. Ne buluyorlardı bunda anlamıyorum. Bu uyumsuzluğum normaldi. Geriye dönüp baktığımda kendimi asıp kesmem gerektiğini düşünmüyorum. Arkadaşlarım yemek yemeye çıksam “Tjikuzu âlem yaparken yakalandı!” yazıyorlardı. Arada bir eğleniyordum yalan söylemiyorlar ama her zaman değil. Benimle ilgili iyi şeyler yazdıklarında kutlama yapıyordum. Zaten ben o sayfayı artık kapattım. İstanbul’da gittiğimde de Trabzon’da da dışarı çıkmıyorum. Sen İstanbul’da beni hiç dışarıda gördün mü? Fazla ısrarcı değilim sorumda. 

Bu röportaj FourFourTwo Dergisi Kasım 2010 sayısında yayımlanmıştır. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder