Türkiye’deki ilk ve tek Namibya’lı
futbolcusun. Nasıl bir yerde doğup büyüdün?
Namibya çok
güzel bir ülke. Safarileri ünlüdür. Çok sıcakkanlı insanları var. Bundan 19 yıl
öncesine kadar Güney Afrika’ya bağlı bir ülkeydik. Güney Afrika pasaportlarımız
vardı. Daha sonra Güney Afrika’dan ayrılıp bağımsızlığını ilan etti. Çok küçük
bir ülke ve kuruluşundan bu yana sadece 19 yıl geçti. Bunun sadece futbol
örgütlenmesinde değil, her konuda zorlukları var. Afrika’nın bu kadar genç
oyuncuyu organize etmesi kolay olmuyor. Namibya’da çok yetenekli gençler sokak
arasında futbol oynayarak yaşlanıyorlar.
Namibya Milli Takımında forma
giyiyorsun. Bize takımını anlatabilir misin?
Bir dönem milli
takımımla da sorunlarım oldu. Teknik direktörümle anlaşamadığım için bir yıllık
bir ara vermek zorunda kaldım. O zaman İstanbul Büyükşehir Belediyespor’da
oynuyordum ve bütün dikkatimi takımıma vermiştim. Şimdi yeniden milli
takımdayım. Milli formayı giymekle gurur duyuyorum. Gelecekte bütün dünya
Namibya Milli Takımı ile ülkemi tanıyacak.
Türkiye’ye gelişin Rizespor’la oldu.
Transferin nasıl gerçekleşti? Rize’de umduğunu buldun mu?
Çok karışık
bir zamandı. O dönem Almanya’da Galatasaraylı yetkililerle görüşmüştüm.
Galatasaray’a gitmem söz konusuydu fakat o esnada Galatasaray’ın yabancı
kontenjanı doluydu ve transferden vazgeçtiler. Rizespor’la anlaştık. Bundesliga’dan
Rize’ye gitmek tahmin ettiğimden daha zor oldu. Bahsettiğim para ile ilgili bir
sorun değil, iyi de bir sözleşmem vardı. Rize’nin sağladığı imkânlar beni
tatmin etmedi. Dört ay sonra ayrıldım zaten. Rize’deyken üç defa milli takıma
gittim. Gittiğim zaman gelmem biraz gecikebiliyordu. Buradaki oyuncuların
aileleri, anneleri, babaları yanlarındalar. Benim annem, babam, kardeşlerim
Namibya’da. Bütün ailem burada olsa benim için de her şey çok kolay olacaktı. Beni
anlamadıkları için sorun çıkıyordu.
Almanya’da üç takım değiştirdikten
sonra Türkiye’ye geldin ve Trabzon buradaki üçüncü durağın. Türkiye mi Almanya
mı seni daha mutlu etti?
Bu çok zor
bir soru çünkü Almanya’da büyüdüm diyebilirim. Küçük yaşta Bremen’e gittim ve
birçok şeyi orada öğrendim. Almanya benim evim gibi diyebilirim. Ama burada da
mutluyum. Benim futbol dışındaki hayatımla ilgili ne kadar az haber çıkarsa da
o kadar mutlu oluyorum. Yaptığım bazı hatalar olmasaydı şu anda daha iyi
yerlerde olurdum.
29 yaşına gelmene rağmen, yaşının
sana sorun olmamasını Afrikalı genlerine mi borçlusun? Gerçek yaşın 29 mu?
Evet,
gerçek yaşım 29. Daha genç olduğumu düşünüyorsanız buna gerçekten sevinirim.
Ben pasaport değiştirip Avrupa’ya giden oyunculardan değilim. Werder Bremen’le
Afrika Futbol Federasyonu arasında bir irtibat kuruldu ve Namibya Futbol
Federasyonu bir oyuncu seçip Werder Bremen’e gönderecekti. Beni seçtiklerinde
13 yaşımdaydım. Yaşadığım mutluluğu ve heyecanı size anlatmam mümkün değil.
Büyük kurumlar aracılığıyla geçiş yaptığım için öyle pasaportla, yaş büyütme
işlemleriyle falan uğraşmadım. Ben oraya bir seneliğine gönderildim. Ancak
benden memnun kaldıkları için geri dönmemi istemediler. Oradaki durumum sürekli
hale geldi. Ben de seve seve kabul ettim.
Türkiye’ye başka ülkelerden gelen
futbolcular genellikle futbolun sert oynanmasından yakınırlar. Sen bu konuda
neler düşünüyorsun?
Sert bir
lig olduğu doğru ama alışmak çok da zor değil. Türkiye’de oynanan futbolu
seviyorum. Çok tekme yedim. Benim de tempoya kendimi kaptırıp sert oynadığım
zamanlar oluyor. Futbolun içinde bunların olması normal. Tenis değil ki
oynadığımız, futbolda temas var, ikili mücadele var.
Pizzaro, Ailton ve Frings gibi
isimlerle aynı takımda oynadın. Birlikte oynadığın arkadaşlarından en çok
hangisini beğeniyorsun?
En iyi
arkadaşım Pizzaro’ydu. Aynı zamanda oda arkadaşımdı. Bence en iyi oyuncu da
oydu. Onunla ilgili birçok anım var ama anlatırsam buraya gelip, intikamını
almasından korkuyorum. Beşiktaş’a bomba transfer denilerek getirilen Ernst,
Werder Bremen’de benim yedeğimdi. Ailton fiziğinden dolayı çok eleştiri almıştı
ama hakkında kötü konuşanları oyunuyla susturdu. Tam bir Bremen aşığıdır. Frings
de ne kadar ters bir adam gibi görünse de iyi bir adamdır. Alman basını en az
benim kadar onunla da uğraşmıştı.
30-35 metreden attığın hızlı ve
dikey toplarla takımını atağa kaldırıp rakibi boş yakalıyorsun. Bu sezon için başka
ne gibi planların var? Takıma katkın ne olacak?
Bu sezon
bizim için gerçekten çok önemli. Şampiyon olabilmemiz için önümüzde çok büyük
bir şans var. Uzun zamandır şampiyonluk yaşayamayan bir kulüpteyim. İyi bir
takım oluşturduk. Hiçbir şey için geç değil. Benim performansımı sorarsan, izle
ve gör derim. Ben de merak ediyorum.
Werder Bremen’de A takımına
yükselmişken neden ikinci takıma gönderildin? UEFA Kupası finali oynanırken
neler hissettin?
Ben Werder
Bremen’de büyüdüm. Bütün yaptıklarım da abartılarak anlatıldığından takımımla
sorun yaşadım. Sürekli disiplin cezaları alıp ikinci takıma gönderiliyordum.
Affediliyordum, ceza alıyordum. İlginç bir deneyimdi. UEFA Kupası finalini
izlemedim çünkü kendime çok kızgındım. Orada olamamak beni çok üzdü.
“Kariyerimin başında yaptığım hatalar hâlâ
başıma dert oluyor” demiştin. Neydi bu hatalar? Gençlere ne önerirsin?
Herkesin tahmin
edebileceği şeyler bunlar, dışarıya çıkmak, âlem yapmak gibi. Sekiz- dokuz yıl
önce yaşadığım şeyler hâlâ peşimden geliyor. Benimle ilgili en ufak bir olay
olduğunda bunları ısıtıp ısıtıp önüme koyuyorlar. Yanımda ailemden kimse yoktu.
Yalnız ve genç bir erkek ne yaparsa ben de bunları yaptım. Tek sorun eğlenmeyi
sevmemdi. Alman basını futbolculuğumla beni göklere çıkartıyordu, benden star
olarak bahsediyorlardı. Dikkatleri üzerime çektiğimden futbol dışında attığım
her adımı da abartarak yazıyorlardı. Ne buluyorlardı bunda anlamıyorum. Bu uyumsuzluğum
normaldi. Geriye dönüp baktığımda kendimi asıp kesmem gerektiğini düşünmüyorum.
Arkadaşlarım yemek yemeye çıksam “Tjikuzu âlem yaparken yakalandı!”
yazıyorlardı. Arada bir eğleniyordum yalan söylemiyorlar ama her zaman değil.
Benimle ilgili iyi şeyler yazdıklarında kutlama yapıyordum. Zaten ben o sayfayı
artık kapattım. İstanbul’da gittiğimde de Trabzon’da da dışarı çıkmıyorum. Sen
İstanbul’da beni hiç dışarıda gördün mü? Fazla ısrarcı değilim sorumda.
Bu röportaj FourFourTwo Dergisi Kasım 2010 sayısında yayımlanmıştır.
Bu röportaj FourFourTwo Dergisi Kasım 2010 sayısında yayımlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder